HANNAH ARENDT
11 pages
Turkish
Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres
11 pages
Turkish
Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres

Description

  • fiche de lecture - matière potentielle : la chaire d
1 HANNAH ARENDT GEÇMİŞLE GELECEK ARASINDA “OTORİTE” KAVRAMI ZEYNEP BANU DALAMAN 25.05.2010
  • politik alan
  • platon‟un temel
  • daha önce
  • otorite
  • yönelik bir
  • değil
  • olan ve
  • otoritenin devrimine
  • olarak
  • ve

Sujets

Informations

Publié par
Nombre de lectures 313
Langue Turkish

Extrait

HANNAH ARENDT
GEÇMİŞLE GELECEKARASINDA
“OTORİTE”
KAVRAMI
ZEYNEP BANU DALAMAN 25.05.2010
1
Fikirler kitabından denemeye
1 2 Fransızca başlığından“Kültür Krizi” , İngilizce başlığından“Geçmişle Gelecek Arasında”
olarakçevirebildiğimizeserini meydana getirecek sekiz makalesinden birinin girişinde
"yaptığım ve yazdığım her şey deneysel" diye ifade ediyor Hannah Arendt. Birkaç sene sonra
yayımlanan bu kitabı edebi bir şekilde sonuçlanan gerçek bir deneme olarak niteleyebiliriz.
Bu kitap,bütünün birliğini değiştirmeden ele alınan soruları içerebilen düşünce egzersiz
3 kitabıdır.
Eser, üç tema etrafında kurgulanmıştır:
tarih kavramının yerine metafizik kavramının geçmesinin alt başlıklar halinde
açıklanması ile “Modern Geleneğin”bozulması
Eğer hiçbir sorunsal gelenek tarafından açıklanamıyorsa, özgürlük ve otorite
kavramları anlaşılabilir olmadığı gibi kullanışlı da olmaması
Son dörtmakale, ilk iki makale içinde yer alan tanımlanmış düşünce biçiminin
uygulama girişimidir.Bu girişimler, sonucu olan çözümler sunmuyor fakat
problemleri çözmeye çalışılması.
Bu çalışmada Arendt‟in kitabınıntemelini oluşturan “Otorite” kavramı üzerinde duracağız.
1 ARENDT, Hannah;La Crise de la Culture, Gallimard: Paris, 1972.2 ARENDT, Hannah;Between Past and Future, Viking Press, 1961.3 LIPSOR; Les Fiches de Lectures de la Chaire D.S.O
2
Otorite nedir?Ortadan kaybolan bir kavrammıdır?
Otorite kavramını tartışırkenve yok olduğunu öne sürerken, Arendt bu yok oluşu geleneğin
yok olması önermesi üzerine yapılandırıyor. Saptamayı tarihsel bağlamda ele alıyor ve
“…Otoritenin yitirilmesi esas olarak dinin ve geleneğin yüzyıllardır altını oyan bir gelişmenin
4 tayin edici mahiyetteki, ama sadece nihai evresidir”Yine de eklemeden edemiyor: diyor.
“...gelenek, din ve otorite arasında en dayanıklı çıkan otorite olmuştur”. Denemenin
girişindeki sorgulama “Otorite nedir?” sorusu üzerine değil, “Otorite ne değildir?” üzerine bir
tartışmayla şekilleniyor. Bu tartışma boyunca, otorite, totaliterizm ve tiranlık arasındaki
farklar ele alınarak,farklılıklar üzerinden bir tarife yöneliyor Arendt.
Pek çok kişinin sandığının aksine otoritenin şiddet ve zora dayandığı andaözgün yapısını
yitirdiğini vurguluyor Arendt. Bu çerçevede belki de en önemli ve ayırt edici tespiti otoriteyi
tiranlık ile kıyaslamasında aramak gerek. Liberal yazarların yorumlarını eleştirirken, bu
saptamasının ipuçlarını veriyor: “Yönetim biçimlerinden ziyade tarihle ve özgürlüğün
ilerlemesiyle ilgilenen liberal yazarlar, burada sadece derece farklılıkları görmekte ve otoriter
bir yönetimin özgürlükleri kısıtladığını, oysa toptan kaldırması halinde tam da özünü yitirip
tiranlığa dönüşeceği için özgürlüğü ancak sınırlamakla yetindiğini, dolayısıyla özgürlükle
5 olan bağlarını muhafaza ettiğinigörememektedirler.”
“Şayet şiddet otorite ile aynı işlevleri yerine getirirse –yani halkın itaat etmesini sağlarsa
şiddet otorite olmaktadır” diyor Arendt. Ve bir tespit daha yapıyor: “Modern diktötürlüklere
„oteriteryan‟ diyenler ve totalitarizmi otoriteryan yapı ile karıştıranlar, zımnen şiddet ile
6 otoriteyi birbiriyle eşitlemektedirler”.Burada can alıcı nokta belki de otoritenin yapısal
tarifiyle ilgili olan veliberal yazarların özgürlük odaklı eleştirel yaklaşımlarına Arendt‟in
4 ARENDT, Hannah; Geçmişle Gelecek Arasında, İletişim: İstanbul, 1996, sf.130.5 Ibid., sf.134. 6 Ibid.ö sf.142.
3
geliştirdiği farklı bakışla ilgili. Yine bu saptamaya geçmeden önce bir de otorite ile
totalitarizm arasındaki farkı yine liberal yazarları eleştirerek açıklamasına bir bakmak gerek:
“Totalitarizm ile otoriterlikarasında kurulan liberal özdeşliğin ve o yüzden doğal olarak her
otoriterözgürlük sınırlamasında „totaliter‟ eğilimler görme alışkanlığının gerisinde, otoriteyi
7 tiranlıkla ve meşru iktidarı şiddetle karıştıran daha eski bir alışkanlık yatmaktadır”.
Şimdi otoritenin yapısal analizine girebiliriz. Piramidal bir hiyerarşik yapı sergiliyor Arendt‟e
göre otorite... Öncelikle otorite kaynağını daima yönetimin kendi gücünü aşan bir dış güçten
alıyor. Yani otoritenin meşruiyetini kendi içinde değil, tam tersine dışında aramak gerek. Ki
bu kaynak çoğu zaman siyasi alanı aşan bir kaynak oluyor. Otoriteyi kabul edilir kılan bu
nedenle asla bir „zor‟ kaynağı değil. Uzam ve zaman içinde kabul geren sosyokültürel
benimseyişler. İşte ancak toplumun benimsediği unsurları temel alan otorite yönetimsel
olabiliyor.
Yorumu daha netleştirmek için yine Arendt‟in tespitlerine dönmekte fayda var: “Piramit,
otoritesinin kaynağını kendi dışından alan ama iktidar mevkini piramidin zirvesine
yerleştiren; iktidarın, her biri belli oranlarda ama hiç biri de yukarısındakinden daha az
olmamak üzere güce sahip birbiri ardına sıralanmış katmanlardan süzülerek tabana ulaştığı ve
bu süzülme sürecindeki ihtimam sayesinde tavandan tabana bütün katmanların bir bütün
halinde sıkıca birbiriyle entegre edilmekle kalmayıp, piramidin tepesinde ve aynı zamanda
otoritenin aşkın kaynağını oluşturan odak noktasında toplanacak şekilde içiçe geçtiği bir
8 yönetim yapısı için son derece uygun bir imgedir”.
Burada vurgu yapılması gereken ve diğer yönetim biçimlerinden otoriteyi ayıran en temel
özellik olarak „değerler katmanları arasındaki eşitsizlik‟ öne çıkıyor. Hatta öyle ki, en
7 Ibid., sf.134. 8 Ibid., sf.136.
4
eşiktliksizçi ve hiyerarşik yapı otoriteryan sistemdir demekte bir mahsur yok. Tek bir uyarıyı
es geçmeden tabii ki: bu eşitsizlik „özgürlükleri yok etmek‟ anlamına hiçbir şekilde gelmiyor!
Oysa ki tiranlık, değerler silsilesi açısından çok daha eşitlikçi görülebilir. Zira tiran, „herkese
karşı tek kişi‟ olarak icra eder ve baskı altına aldığı herkes, aralarında eşittir! Yani iktidarı
tümüyle bünyesinde toplayan tek kişi sayesinde „baskı eşit dağıtılabilir‟!
Tiranlıktan daha karmaşık bir yapıya sahip olan ve katılımcı demokrasi dışında tüm
demokrasilerin her an dönüşebileceği totalitarizme gelince... Burada vurgu yapılan nokta, tam
tersine hiyerarşik yapı sayesinde diğer yönetim biçimlerine göre „baskıcı‟ ve „boğucu‟
olmayanbir sistem arayışı ki, belki de bunu en iyi anlatmanın yolu totalitarizmin yapısal
analizine başvurmakta: “...totaliter egemenlik ve örgütlenmeye en uygun düşen imge soğan
imgesidir. Merkezinde, bir tür boş alanda, lider yer alır; lider ne yaparsa yapsınister siyasi
teşekkülü otoriter bir hiyerarşi olarak bütünleştirsin. İsterse bir tiran gibi kendi uyruklarını
9 ezsinbunları dışarıdan ya da yukarıdan değil, içeriden yapmaktadır”.
Burada her soğan katmanı, bir diğerine iktidar aktararak ve aynı zamandakoruyucu birer
kalkan olarak işlev gösterir. Örneğe en uygun Doğu Avrupa sosyalist sistemleri olsa gerek:
Meslek kuruluşları, parti üyeleri,parti bürokrasisi, elit yapıları ve polis grupları... Öyle bir
ilişki yumağıdır ki bu, her katman bir yönüyle dış cepheyi, bir yönüyle merkezi oluşturur. Bu
soğan yapısı, sistemin kalıcı gücünü ve sürdürülebilir olmasını sağlar. Her katman bir iç
katmanı dış dünyanın olgusallıklarına karşı koruma işlevini üstlenir. Burada soğan yapısının
meşruluğunu sağlayan etmeni deele almak gerekir. Dışsal bir olgunun nasıl içselleştiğinin bir
örneği olmaaçısından da önemlidir bu. Sosyalist sistemde din olgusunun yerini alan ateizm,
tam da buna denk düşer. Din ve gelenek yerini, devrimi dönüşüm ve ateizme bırakır.
9 Ibid., sf. 137.
5
“Polis” ortasında Yunan geleneğinin insanoğlunun eylemleri veya Roma geleneğinin “Roma
kökenli değerlerin değişimi” üzerine sorduğu sorularda otorite ve özgürlük geçerli değildir.
Olayı, kültür krizini, eğitim krizini, uzayın fethini, politikada yalanınyükselişini nasıl
düşünmeliyiz?
“Polis için mutlak yönetim tiranlık anlamına gelmekteydi ve yönetirken düpedüz şiddete
başvurması, halktan bir bekçiyle korunmuş olması ve tebaasından kendi işlerine bakıp, kamu
alanı
için
dertlenmeyi
10 oluşturmaktaydı".
ona
bırakmalarını
istemesi,
tiranın
başlıca
özelliklerini
Platon da, Aristo da bu noktada aynı saptamayı yapar; tiran „insan kılığında bir kurttur‟
Peki otoriteyi kurttan kurtarmak için ne öneriyordu Platon? Arendt‟egöre, “Otorite, insanların
içinde bir itaat şeklidir ve yaşlı Platon onları bütün kamu alanı üzerinde karşı konulmaz
yöneticiler bir niteliği yasalara kazandırmakla, böyle bir itaat şeklini yaratacağını umuyordu”
Ve ardından Platon‟un temel eksikliğine bir gönderme yapıyor, “Ne var ki yasaların
yöneticiliği otoriter değil, despotik bir tarzda oluşturulmuştu”. Aslında bu sorunsal o günden
bugüne devam etmiyor mu? Belki de en temel soru bu ve totaliterlik ve tiranlıkla hala
otoritenin karıştırılmasının en önemli sebebi...
Akılcı çözümler de hep bir çıkmazla karşılaştı filozoflar. Aristo‟nun filozofkral arayışında
olduğu gibi... Sonuçta akılcı olanı doğayla açıklamayı tercih etti ve:“...birinin payına
yönetmek, diğerine yönetilmek düşen genler ile yaşlıları... birbirinden ayıran doğa...” dedi.
Ama çok önemli bir tespitini unutmak ona haksızlık etmek olur ve bu saptama bugün de
tümüyle geçerlidir: “Polis her bireye... özel yaşamın dışında ikinci bir yaşam tarzı,bios
11 politihosverir”.Kısacası kamusal alan ve özel alan diyebileceğimiz bu ayrım, bugün de
10 Ibid. sf.144. 11 Ibid. Sf. 161.
6
ülkemizde en çok kırmızı çizgiyi barındıran ve özgürlük ile otorite arasında temeli olmayan
tartışmaların yapıldığı alan değil mi?!
Düşünmek, düşündüğün şeyi yapmayı, benzerlerimizin çoğunluğuna meydan okumayı ve
yeni başlangıçlar önermeyi varsayar.
"Düşünmeyi bırakmak, insan olmayı bırakmaktır."
Her kelime anlamlı, her kavram açıklanabilir. Düşünmeyi durdurmak, Roma düşünce
sistemine dayanan “gelenek” kavramını başı boş dolaşmaya mahkum etmektir.
Otorite kelimesinin isim babası olan Romalılar, belki de gerçek anlamda bu kavramı hayata
geçirenler oldu. „Auctoritas‟ çoğaltmak/artırmak sözcüklerinden doğmuş ve otoritenin
kökenini oluşturmuş. Yani yeniden üretilen bir sistemden. Dolayısıyla gelenekten dem vuran
ilk kez Romalılar olmuş. Arendt‟in saptamasıyla; “Otorite sahibi olanlar; yaşlılar, Senato, ya
da soyları herşeye kaynaklık eden temeli atılmış olanlardan, bu nedenle Romalılarmaiores
„atalar‟ dedikleri kimselerden indiği ve onlara intikal (gelenek) ettiği için otorite elde etmiş
12 olanpatrestir(babalar)”.
Burada yine çok önemli bir vurguya dikkat çekmek gerek: “Otorite ile ne kastedildiğini daha
somut olarak anlamak içirauctoreskelimesininartifices‟in, yani gerçek inşacı ve yapıcıların
zıt anlamlısı olarak da kullanılabileceğini belirtmekte fayda var; özellikleauctor kelimesi,
13 „yaratıcı‟ ile aynı şeyi ifade ettiğinde durum budur”.
Aslında Roma‟da varsayılan gönüllü bir itaattır; gönderme halkın çocuklar gibi hata
yapmasına dayanır. Hatayı engelleyecek olan yaşlılardır. Kendilerine kulak verilmesi için ne
buyruk gerekir ne de bir zorlama... Mesele öğüt vermektir ve tabii ki öğüdün dinlenecek
12 Ibid. Sf. 167. 13 Ibid. Sf. 168.
7
olacağı kesin ve tartışmasız biçimde doğaldır! Tanrı ile yaşlılar arasındaki benzerlik dikkat
çekici. Tek fark yaşlılara yaratıcı unvanın verilmesi değil mi? Ki ileride, köklerini Roma‟da
bulan kilise bu meseleyi de çözecektir.
İşin ilginç bir diğer noktası da, argümanları geliştiren Yunan filozofları, ancak Roma‟da birer
referans ve otorite haline gelmiştir.
Arendt‟ten Roma‟yı tasvir etmek için son bütünsel saptamayı aktaralım şimdi: “... Roma‟nın
din, otorite ve gelenek üçlüsünün meşruiyet kaynağı olan kuruluş deneyimi kadar unutulup
gitmiştir. Bu üçlü kudretini „dini‟ bağların insanları gelenek aracılığıyla bağladığı otoriter
başlangıcın yükümleyici yüküne borçludur. Roma‟nın bu üçlüsü sadece cumhuriyetin
imparatorluğa dönüşmesi sırasında da varlığını korumakla kalmadı,Pax RomanaRomalı
temeller üzerinde Batı uygarlığını yarattığı her yere nüfuz etti.
Otorite ile din arasındaki ilişkinin karşılıklı dönüşümüne ilginç bir örnek veriyor Arendt.
Otoriteye dışsal bir temel oluşturan Kilise‟nin siyasallaşma süreci, aynı zamanda dinselliğin
dünyevileşmesiyle otoritenin iç içeliğini de ortaya koyar cinsten: “... Kilisenin siyasallaşması
da Hristiyan dinini değiştirmiştir. Artık bir inananlar topluluğu ve kamu kurumu olarak
Kilise‟nin temelini yeniden dirilişe olan Hıristiyan imanı veya Tanrı‟nın emirlerine Yahudi
itaati değil, tespit edilmiş tarihsel bir vaka olarak Nazarethli İsa‟nın doğumuna, ölümüne,
14 ezcümle yaşamasına ve yeniden dirilişine edilen tanıklık oluşturmaktaydı”.İşte bu noktada
Havariler „kilise babaları‟ olarak otoritenin temel gönderme yapacağı varlıklar ve dayanak
noktası haline geldiler! Kilise‟nin süreç içinde Roma‟daki Senato‟nun otoritesini sahiplenmesi
süreci de böyle başlamış oldu.
Roma‟daki otoritenin sacayağını oluşturan unsurları ele almak da otoritenin piramit
hiyerarşisinde unsurların birinin eksikliğinin yapıyı çökerteceğine yönelik bir tespityapmasını 14 Ibid. Sf.172 -173.
8
getirir Arendt‟in. Din, gelenek ve otoritenin üçlü birlikteliğinin çözülmesinin, her üç unsurdan
birinin gönüllü itaati gerçekleştirememe durumunun doğrudan otoritenin güvenilirliğini
ortadan kaldıracağı yorumunu yapar Arendt. Bunu benzer şekilde tüm otoriter sistemlere
uygulamak mümkün görünmektedir ki. Bugün otoritenin zeminsiz kalışında önce gelenek,
ardından dinin silikleşmesi aynı rolü oynar.
Otoritenin bozulması kavramı, politik devrim kavramında da yer alır.Devrim kavramını ilk
açıklayan düşünür Machiavelli‟dir. Machiavelli‟nin filozofik eserinin bütününde,yargılarına
ve şeytandangelen teorilerini anlatırken önyargılarının olmayışına göre farklılığınıgörüyoruz.
Politik bilimin kurucusu olmamasına karşın, daha sonra filozoflar tarafından ele alınacak
hatırı sayılır miktarda prensipler sunuyor.kamusal alanındaMachiavelli, politikanın
insanoğlunun “iyi olamama ihtimalini” öğrenmeleri gerektiğini, (kiArendthiçbir zaman
“kötü olmak” terimini kullanmıyor) doğruluyor.
Machiavelli‟ye göre erdemne Romalıların etik yan anlamındane de Yunanlıların nötr
mükemmeliyetçiliğinde bulunmayan politik bir
niteliktir.
Machiavelli‟nin
ristiyan
gelenekleriniaşağılaması,özellikle yaşadığı çağda İtalya‟nın politik hayatını bayağılaştıran
kiliseyi nişan almasındandır.Bütün eserlerinde, Machiavelli laik kilisenin fikrini kabul
etmemektedir. Vatansever duygularıyla Machiavelli, “sonsuz politik birliğe”, ulus devletin
kurucusuna ve devlet sağduyusuna sahip birleşmiş bir İtalya kurmak istiyor.Robespierre‟in
de daha sonra söylediği gibi, Machiavelli‟nin düşüncesinin temel merkezindepolitikanın
eylemi olduğunu ve butemeliyaratmak için her türlü aracın mubaholduğunu düşünüyor.
Burada Machiavelli‟yi Aristotalesve Platon‟dan ayıran mesafeyi görüyoruz.
Dahaönce de gördüğümüz gibi otorite,Romalılarındeneyimlerinin temelinden ve Yunanlı
filozofların ışığından doğuyor.Hiçbiryerde, otorite ne devrimlerden veya ne de daha az
umutlandırıcıolan “yeniden tahta çıkarmadan” kuruluyor.Devrim kavramı, insanları
9
özgürlüğüne kavuşturarak muhafazakar akımlarındevlet kavramındabulamaz. Sadece yer
Amerikan devriminin karşıt örneği politik otoritenin devrimine yeni bir bakış açışıgetiriyor.
Sonuç
Yirminci yüzyılın önemli politik felsefe düşünürlerinden Hannah Arendt, sadece bu eserinde değil diğer başka eserlerinde de totalitarizm, devrim, şiddet, güç ve otorite üzerine son derece önemli tahlillerde/değerlendirmelerde bulunmuştur. Daha önce yazmış olduğu “İnsanlık Durumu” adlı eserinde de otoritenin modern insan üzerindeki etkilerinden bahseder.
Arendt, çoğulculuk olgusu, yani dünyada bir insanın değil, çok sayıda insanın yaşaması gerçeğinden kalkarak politikayı “sözlerin ve eylemlerin iletilmesi ve paylaşılması” olarak tanımlar. Politik alan, topluluk burada ortak bir kimliğin kurulumunu gerçekleştirdiği ölçüde kültürel bir kazanımdır. Bu kurulum, söz söyleme ve eylemde bulunmanın kendisi gibi hiçbir zaman tamamlanmaz. Politikayı bu şekilde tanımlayan Arendt, politik otoritenin şiddet ve güç olmak üzere birbirine “karşıt” iki unsur üzerine kurulduğunu/kurulabileceğini söyler.
Şiddet üzerine kurulan otoriteye karşı çıkarak (totalitarizm), politik otoritenin “güç” üzerine kurulmasını savunur. Arendt, gücü şöyle tanımlar: “Güç, söz ile eylemin birbirinden ayrılmadığı; kelimelerin boş, eylemlerin zalimane olmadığı; kelimelerin niyetleri gizlemek için değil, gerçekleri açığa vurmak için kullanıldıkları ve eylemlerin de ilişkileri bozmak için değil, kurmak ve yeni gerçeklikler yaratmak için kullanıldıkları yerde gerçekleşir. Güç, eyleyen ve konuşan insanlar arasında kuvve halinde bulunan tezahür sahasını, yani kamu 15 alanının varlığını sürdürmesini sağlar.” (Arendt, İnsanlık Durumu sy. 292)
"Dile getirilen dile getirilmiştir.Hoşuna giden, hoşuna gider.Onun mutlu beğenisi dünyanın
beğenisidir".
Bu
da
benzerlerimiz
olan
ölümsüz
yabancılarla
evreni
paylaşmanın
düzenlemesidir.Çoğu kişi tarafındafelsefeci olarak da bilinmekle birlikte, kendisi
felsefenin "bireyin kendisi"ne dair sorunlarla uğraştığını söyleyerek bu sıfatı
reddetmiştir. Siyaset bilimci olarak tanımlanmayı istemesinin sebebi çalışmalarının
"tekil olarak insana
değil, dünyada yaşayan ve dünyayı
15 ARENDT, Hannah:İnsanlık Durumu,İletişim:İstanbul, 1994, sf. 292.
kaplayan insanlığa"
10
odaklanmış olmasıdır.Bu yüzden, Hannah Arendt‟i okumak çokşaşırtıcı ve düşünceyi
çalıştıran bir deneyimdir.
Arendt, bu eserindeortak evrenin özlülüğüne gerigelebilmemize olanak veren bir mesafe
kuruyor ve otorite kavramını yazarken insanoğlunun ne kadar “politik bir hayvan” olduğunu
gösteriyor.Arendt‟inen büyük başarısı hayal gücünün kuvveti ile, kendimizi başkasının
yerine koymanın “ortak evren yaratabilmenin” potansiyel yetisini birleştirmede yatıyor. Bu
gücün kullanılamaz olması benliğin, evrenin, kanıtlama ve düşünme yetisinin kaybolması,
anlamına gelir.
Kaynaklar: Hannah ARENDT:Geçmişle Gelecek Arasında, İletişim: İstanbul, 1996.
Hannah ARENDT:İnsanlık Durumu,İletişim:İstanbul, 1994.
LIPSOR; Les Fiches de Lectures de la Chaire D.S.O
(http://www.cnam.fr/lipsor/dso/articles/fiche/arendt.html)
11
  • Univers Univers
  • Ebooks Ebooks
  • Livres audio Livres audio
  • Presse Presse
  • Podcasts Podcasts
  • BD BD
  • Documents Documents