Üzeyir Lokman ÇAYCI :  RESSAM
3 pages
Turkish

Üzeyir Lokman ÇAYCI : RESSAM

-

Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres
3 pages
Turkish
Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres

Description

RESSAM Üzeyir Lokman ÇAYCI Ünlü ressam Vor,açtığı resim sergisinde salonun tam ortasına kırmızı renkli koskoca, küb şeklinde bir kutu yerleştirdi. ön tarafına ise sergilenen yüz tablodan en ilginç olanını da daha küçük kırmızı kübün üzerine koydu. Büyük kutunun en üstüne sönmüş iki mum, sürpriz tablonun sağ ve soluna devrilmiş iki kırık sandalye, bunların önünde de biri erkek, dığeri kadına ait iki eski ayakkabı yerleştirdi. O sırada sürpriz tablosu küçük kutunun arkasına düştü. Salona gelen izleyicilerin sayıları epeyce artmıştı. Ziyaretçiler ressamın sergilenen komposizyonuyla ilgili açıklama yapmasını bekliyorlardı. Geri plandan müzikle karışık insan sesleri geliyordu. Ressam koşarak geldi. Yere çömeldi. Uzun süre böyle kaldı. Elinde mikrofon vardı. Herkes ressamın, bir elinde mikrofon, konuşmadan, hem de çömelerek durmasına bir anlam veremediler. Birbirlerine dudaklarını büzerek göz işaretleriyle adeta soru yöneltiyor gibiydiler. Ressam aniden ayağa kalktı. Konuşmaya başladı : «Sevgili sanat severler bu benim son sergim olacak. Bu kapalı kutu bizim dünyamız... Her birimiz ha bire sır biriktirmekle meşgulüz. Çözümsüz bıraktığımız sorunlar yığını bizi sıkıştırdıkça gerçekleri göremez hale geliyoruz. Bakmamız gereken yerlere, düzeltmemiz gereken şeylere değil, bizimle hiç ilgisi olmayan unsurlara, olaylara bakarak zamanımızı öldürüyoruz. Hiçbirinizin aklından küçük kırmızı kutu arkasına düşen tablomu yerine koymak geçmedi.

Informations

Publié par
Publié le 10 avril 2020
Nombre de lectures 16
Langue Turkish

Extrait

RESSAM
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Ünlü ressam Vor, açtığı resim sergisinde salonun tam ortasına kırmızı renkli koskoca, küb şeklinde bir kutu yerleştirdi. ön tarafına ise sergilenen yüz tablodan en ilginç olanını da daha küçük kırmızı kübün üzerine koydu. Büyük kutunun en üstüne sönmüş iki mum, sürpriz tablonun sağ ve soluna devrilmiş iki kırık sandalye, bunların önünde de biri erkek, dığeri kadına ait iki eski ayakkabı yerleştirdi.
O sırada sürpriz tablosu küçük kutunun arkasına düştü.
Salona gelen izleyicilerin sayıları epeyce artmıştı. Ziyaretçiler ressamın sergilenen komposizyonuyla ilgili açıklama yapmasını bekliyorlardı. Geri plandan müzikle karışık insan sesleri geliyordu.
Ressam koşarak geldi. Yere çömeldi. Uzun süre böyle kaldı. Elinde mikrofon vardı. Herkes ressamın, bir elinde mikrofon, konuşmadan, hem de çömelerek durmasına bir anlam veremediler. Birbirlerine dudaklarını büzerek göz işaretleriyle adeta soru yöneltiyor gibiydiler.
Ressam aniden ayağa kalktı. Konuşmaya başladı : «Sevgili sanat severler bu benim son sergim olacak.
Bu kapalı kutu bizim dünyamız... Her birimiz ha bire sır biriktirmekle meşgulüz. Çözümsüz bıraktığımız sorunlar yığını bizi sıkıştırdıkça gerçekleri göremez hale geliyoruz. Bakmamız gereken yerlere, düzeltmemiz gereken şeylere değil, bizimle hiç ilgisi olmayan unsurlara, olaylara bakarak zamanımızı öldürüyoruz. Hiçbirinizin aklından küçük kırmızı kutu arkasına düşen tablomu yerine koymak geçmedi.
Sahiplenmediğimiz yüzlerce eşya, olay, konu arasında yaşarken, bir sorumluluk, paylaşım, onarma ve düzeltme duygusuna sahip olmadığımızı da bilmiyoruz. Ben yetmiş yıllık tecrübemle aranızdayım. Siz ise yetmiş yıllık hayatımı özetleyen tablolarımla birliktesiniz. Yani siz sadece olup bitenlerin seyircilerisiniz. Soru sorarak, bir şeyler öğrenerek, yanınızdakilere, sizden uzak olanlara yardım ederek, yaşanılanların daha güzel olması için katkı vermek, sorunları düzeltmek, gerçeklerin berraklaşması için katkılarda bulunmak gibi düşüncelere sahip olmamanız toplum yapımızın genel durumunu bize gösteriyor.»
Konuşma bittiği zaman salonda bir tek kişi dahi kalmamıştı.
Çıkıp gidenlerden biri arkadaşına : «Hükümet baskısı, ekonomik baskı gibi yüzlerce baskı altında yaşarken, bir de ressam fırçası yedik» dedi.
Hiç kimse eleştirilmekten, gerçeklerin kendilerine hatırlaltılmasından hoşlanmıyordu. Sanatla içiçe olmamanın, sanatçıyı anlamamanın, anlatılanlardan ders çıkarmamanın bir sonucuydu bu. Herkes övülmek arzusuyla bir yerlere girip çıkıyordu.
Ünlü ressamla röportaj yapmak isteyen Rip isimli bir gazeteci sergi salonundaydı. Sergiye gelenlerin azlığı gazetecinin dikkatini çekmişti. Rip: «Sayın Vor, sizin sanat kültürünüzün seviyesi üzerine hiç kimsenin konuşmaya cesaret edemediğini biliyorum. Açılış konuşmasını yaparken gelenleri eleştirmenizin tepkiyle karşılandığını ve gelenlerin sessiz bir şekilde salonu terkettiklerini duydum. »
Vor: Toplumun eğitim seviyesi düştükçe eleştirilmekten hoşlanmıyor. Ben hissettiklerimi ve gördüklerimi, insanlar bana tepki gösterecekler diye söyleyemediğim bir zaman sanatçı kimliğimi kaybetmiş olurum. Önemli olan kırk – elli yıl önce nasılsam, bugün de aynı tavrı göstermiş olmamdır. Ben bunu yaptım. Kırk -elli yıl öncesinin sergilerine gelenler yaptığım konuşmalardan istifade ederlerdi. Boş verin salonu terketmeyi, sonuna kadar beimle kalırlardı... Sanatla bağları kopuk olan bir toplumun, sanatçının aksettirmek istediği mesajlara, bilgilere kapalı olduklarını görmek zor değil... İsterseniz açılış konuşmamda anlatamadıklarımdan size bahsedeyim.»
Vor, Gazeteci Rip’e: Büyük kutunun en üstüne sönmüş iki mum, sürpriz tablonun sağ ve soluna devrilmiş iki kırık sandalye, bunların önünde de biri erkek, dığeri kadına ait iki eski ayakkabı yerleştirmiştim. Çömelerek baslatmıştım konuşmamı. “Ben yetmiş yıllık tecrübemle aranızdayım. Siz ise yetmiş yıllık hayatımı özetleyen tablolarımla birliktesiniz“ demiştim. Anlaşılmadığım yer benim mekanımdı. Beni terkedenler sabretmeyi dahi bilmiyorlardı. Alıştırıldıkları şekil, onları bu seviyelerine getirenlerin de sorumluluklarındaydı. Benim onlardan beklentim, onların almaları gereken mesajlara kulak vermeleriydi, yani kendilerine dönük bir hedefim vardı.
Onların ise, beni ve kendilerini yok saydıkları gibi, neden orada bulunduklarından bile haberleri yoktu. Her resim sergisi bir okul gibi düşünülmeliydi. Güzel ve çirkin, iyi ve kötü, faydalı ve faydasız, yaşayan ve yaşamayan, olumlu ve olumsuz, varlık ve yokluk, düzen ve düzensizlik, sergiye girişten, çıkışa kadar her noktada, her çizgide, her renkte, her yüzde, her eşyada irdelenmeliydi...
Sönmüş iki mumun anlattığı da: «Toplumumuz gece ve gündüz karanlıktaydı... İzlenim, ışık ya da renk etkisi bu sebeple hiç farkedilmiyordu. Halbuki sanatçı sönmüş duyarlılıkları ışıklandırıyor. Faydalı hale getiriyor ve tablolarında aksettiriyordu. Devrilmiş kırık iki sandalye ise, onarılmayan kırılmış umutları, ilgisizlikleri, eğitimsizlikleri simgeliyordu.
Hiçbir şekil bize olduğu gibi gözükmüyordu. Bir çok karışıklıklar manzumesi, şekilleri donatıyor ve göz önüne çıkarıyordu. Sanatçı bunları ayıklayarak bu şekilleri düzene sokuyordu. Yani sanatçı devrilmiş sandalyeyi tamir ediyor, ayağa kaldırıyor, ona yeni bir şekil veriyor ve tablosuna koyuyordu.
Biri erkek, diğeri kadına ait iki eski ayakkabıyla da, kadın ve erkek olarak geçmişten kopukluğumuzu, çağdaş gerçeklerden uzaklaştığımızı, kendimize gerekli olan düşüncelere hiç girmediğimizi, sürekli çarpık, yozlaşmış bir şeylerin etraflarında döndüğümüzü anlatmak istiyordum. Tablolarımda kadın ve erkeğe çağdaş ayakkabılar, modern giysiler giydiriyordum. Bununla da kalmıyor onları birbirlerine yaklaştırıyordum. Yeni bir çehre kazandırıyordum onlara. Küçük kırmızı küp ile anlatmak istediğim, herbirimizi geleceğe taşıyacak bilgilerin, tecrübelerin, umutların gerekliliği idi.
Paul Cezanne’nın resimlerini sabah mı akşam mı yaptığını bilmiyoruz. Eşitlik, Cezanne’ı rahatsız ediyordu. Resimlerinde donuk bir şekil yoktu. Resme parça parça bakmıyordu. Örneğin Paul Cézanne’aEmile Zola maddi destek verdi. Claude MONET, ilk resimlerini 15 yaşındayken sergiledi. Biz bugün bilinmeyenlerin kümelendiği bir ortamda merak etmeden yaşamayı benimser hale getirildik.
Bir ressamın resim dışında da, yaşıyla, başıyla, üslubuyla insanlara vereceği mesajlar vardır. Ben tablolarıma dikkat çekmek için farklı bir yol izledim.»
Sergi sonrası gazetelere yansıyan röportajla, daha önce orayı terkeden ziyaretçiler oldukça üzülmüşlerdi. Gözyaşlarını tutamayanlar olmuştu. Her ne kadar hem özür dilemek, hem de ressama teşekkür etmek için yollara düşmüşlerse de serginin sona erdiğini ve ressamın salonu terkettiğini görmüşlerdi.
Ünlü ressam Vor o günden sonra kapısını kimseye açmadı. Evinin önünde onunla konuşmak ve özür dilemek için saatlerece bekleyenler oldu. Bu aylarca devam etti. O ihtiyaçlarını bile kılık değiştirerek ve evinin arkasında bulunan bahçe kapısından çıkarak temin etti.
Vor canlılara mesajını vermişti.
Paris, 02 Mart 2019
  • Univers Univers
  • Ebooks Ebooks
  • Livres audio Livres audio
  • Presse Presse
  • Podcasts Podcasts
  • BD BD
  • Documents Documents