TÖRE Dergisi
113 pages

TÖRE Dergisi

Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres
113 pages
Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres

Description

)ø.ø5 6$1$7 9( ('(%ø @ $UDS (GHEL\DWÕQÕ LVH 7RJDQ GD\ÕVÕ +DELE 1HFFkU 6DWOÕR÷OX¶GDQ |÷UHQPLúWLU +DELE 1HFFkU ]DPDQÕQÕQ LOHUL J|U úO LQVDQODUÕQGDQ ELULVL ROXS =HNL 9HOLGL¶QLQ KHP H÷LWLPLQH KHP GH VL\DVHWH DGÕP DWPDVÕQD YH VLOH ROPXúWXU 'D\ÕVÕ KDNNÕQGD 7RJDQ ú|\OH GHPLúWLU ³%HQ hWHN PHGUHVHVLQGH $UDS GLOL YH HGHEL\DWÕQÕ |÷UHQGLP $UDSoD L\L ELOGL÷L KDOGH EDEDPÕQ $UDS HGHEL\DWÕQGDQ KDEHUL \RNWX 'D\ÕP EX GHUVOHUL EDQD EL]]DW |÷UHWLUGL o QN oR÷X RQXQ HYLQGH NDOÕUGÕP .

Informations

Publié par
Publié le 12 juillet 2016
Nombre de lectures 26
Poids de l'ouvrage 7 Mo

Extrait

FİKİR SANAT VE EDEBİYATTA TÖRE Aylık Fikir Sanat Edebiyat Dergisi Yıl:1Sayı:6Temmuz2012 ISSN:2146-7773
İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ömer Faruk BEYCEOĞLU
Yayın Danışmanı A. Yağmur TUNALI
Sanat Koordinatörü H. Nurcan YAZICI Ahmet ŞAFAK
Editör İbrahim METİN
Halkla İlişkiler Koordinatörü Mehmet Yıldıran YÜCE
Graïk - Tasarım İsmail KANDEMİR
Düzeltme  Firdes IŞIK - Hacer KUTAY
Büro Merve TOSUNCUK İlbilge Sıla YILDIRIM
iletişim tore@toredergisi.com www.toredergisi.com
İdare Yeri Çetin Emeç Bulvarı 1314 Cadde 1315 Sokak Can Apt. 7/3 A. Öveçler - ANKARA Tlf: 0.312.472 70 10 - Faks: 0.312.472 70 11 Cep: 0.534.081 98 01 Baskı / Cilt BERİKAN Elektronik Basım Yayım Reklam Turizm San. ve Tic. Ltd. Şti. Tlf: 0.312.232 62 18
Fiyatı: 7 TL
İ
Ç
İ
N
D
E
K
TÖRE’den “Ne Yapmalı? - Sadi SOMUNCUOĞLU”
Azerbaycanlı Türk Annelerinin Ninnisi Naïz NAYIR / 05
İ
İşgal ve Zulüm Karşısında Türklük Duygusu -2-Dr. Suat ÇIRAKOĞLU / 06
Memleketime Gider Gözlerinden Her Yıldız Nuray ALPER / 11
5 Temmuz Urumçi Olayları Sonrası Doğu Türkistan İsmail CENGİZ / 12
Başak Kadar Nurala GÖKTÜRK / 13
L
“Bayrak” Şiirine Sansür, “Bayrak” Şairine Saygısızlık Dr. Sakin ÖNER / 14
Gökçe Balalardan Bulanık Nazarlara Beytullah AVCI / 15
Aklına Anacığı ve Memleketi Gaziantep Düştüğünde Dursun ELMAS / 16
Bayrak, Tuğra, Sancak Mevhibe SAVAŞ / 19
Balın Olayım Şemsettin DERVİŞOĞLU / 26
Anneme Selma HARNUPÇU / 27
“DeVe” Neden Yad Ellerde? İbrahim METİN / 28
Kurban Necdet SEVİNÇ / 30
Üniversite Gençliği ve Ülküsüzlük Burhanettin Uzun / 32
Köl Tigin Ünlemesi -V-Hakan İlhan KURT / 33
Na Kamlani / Kamlaniye’de L. P. POTAPOV / 39 (Türkçeye Çeviren:Atilla BAĞCI)
Bizim Ahıskalılar Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ / 40
Öpsem Elini Mevlüt Uluğtekin YILMAZ / 42
E
R
Mahşerin Esrarına Bizi Götüren “Esrar” İlter YEŞİLAY / 43
Yorulsam Bugün Mehmet SAĞ / 44
Süveydâ’ya Mektup -1-Mehmet Nuri PARMAKSIZ / 45
Ey Kalb! Hacer KARAKAYA / 46
İmtihan Leyla ARSAL / 47
Necmettin Hacıeminoğlu Vahit TÜRK / 48
Yitik Sevdalar Sevim YAKICI / 52
Yeni Tarih Anlayışı: Türkiye-Türkistan Bileşkesi -2-Ahmet ŞAFAK / 53
Keder Buseleri Talân Ayşe KANCA / 56
Turan’dan Yükselen Ses: Ergeş Uçkun İdris ACAR / 57
Şekil Huşeng CEFERİ / 63 (Yayına Hazırlayan: Hasan Kağan YAYLA)
9 Işık Millî Doktrininde Milliyetçilik Üzerine Gültekin ÖZTÜRK / 64
Yılan Hikâyesi Emel DEMİREZEN / 69
Türklerin Dini Kültürünü Etkileyen Büyük Türk Bilgini Mehmed Matüridî Yard. Doç. Dr. Ahmet Vehbi ECER / 70
Egemenlik Kimlerin? Osman AKTAŞ / 77
Bir Fotoğraf... Bir Hatıra... Bir Yaşlı Askerin Genç Hülyaları Ahmet Tevïk OZAN / 78
Türkçe Giderse Türk de Gider Ömer AYDOĞAN / 80
Burcuma Dik Bayraklarını Ahmet YOZGAT / 82
Zeki Velidi Togan ve Edebiyat Roza KURBAN / 84
Türkistan Gülleri Oğuz ÇELİK / 91
Kapak Resmi: Mehmet SAĞ - “Savaın Tanıkları , 100x120 tuval üzerine Akrilik”
Afraze Zehra ULUCAK / 92
Mücadele Yılları Öncesinde Ebülfez Elçibey -2-Prof. Dr. Hanım HALİLOVA / 94
Uzak Sevda İbrahim BERBER / 99
Dosta Son Figan Ali Oktay ÖZBAYRAK / 100
Yavşan Kokusu Vagıf SULTANLI / 101
Zindan İlhan KURT / 103
Türklüğe Hizmet Edenler Oğuz ÇETİNOĞLU - Mehmet Şadi POLAT / 104 Hüküm Üzeyir Lokman ÇAYCI / 109
Yasak Aşk’ın (A Royal Affair) Tarih ve Sinema Algısı Coşkun ÇOKYİĞİT / 110
Ferman - 1 Sadettin KAPLAN / 112
Desenler:Mehmet BAŞBUĞ-S.Ahmet YOZGAT -Y. Kemal YOZGAT - Üzeyir ÇAYCI - Halil GÜLEL Fotoğraar: A. Tevïk OZAN - Suat ÇIRAKOĞLU Oğuz ÇETİNOĞLU - M. Şadi POLAT - Hanım HALİLOVA - Dursun ELMAS Resim: Mehmet BAŞBUĞ - Mesut DİKEL - Vaqif UCATAY - Jafar SHADKAM
ABONE ŞARTLARI
Abonelik için lütfen “http://www.toredergisi.com/abone-ol. html” adresindeki formu eksiksiz doldurunuz veya Adınızı, Soyadınızı, Adresinizi, Telefon Numaranızı ve e-mail adresinizi elektronik posta adresimize (tore@toredergisi.com) veya 0.534.081 98 01 nolu telefona bildiriniz.
Abonelik Bedeli: Öğrenci: 60 TL / Yurtiçi: 75 TL / Yurtdışı: 75 EURO (Ya da karşılığı Türk Lirası’dır.)
Abone bedelini; Ömer Faruk BEYCEOĞLU adına açılmış bulunan; 6090548 nolu Posta Çeki hesabına,
Ziraat Bankası TL IBAN: TR11-0001-0017-2743-4429-0550-01 USD IBAN: TR19-0001-0000-1343-4429-0550-03 Euro IBAN: TR89-0001-0000-1343-4429-0550-04
Türkiye İş Bankası IBAN: TR42-0006-4000-0014-1960-0253-38
Garanti Bankası IBAN: TR66-0006-2000-0010-0006-6965-05 hesaplarına yatırabilirsiniz.
Merhaba;
SUNU
Bir kez daha ve 6. sayımız ile sizlerle birlikteyiz.
Bütün olumsuzluklara rağmen üstlendiğimiz görevi lâyıkıyle yerine getirmenin telaşı içindeyiz. Bu telaş içinde çevremizde ve yurdumuzda olup bitenleri, geldiğimiz noktayı, varılmak istenen hedeï de takip etmek bizleri biraz daha sorumlu olmaya, biraz daha uyanık olmaya sevk ediyor. Bu şerei milletin bir mensubu olarak daima uyanık olmak zorundayız. Meseleler karşısında duyarlı ve teyakkuz halinde olmamız, vereceğimiz kararlarda ve atacağımız adımlarda daha şuurlu ve isabetli olmamızı sağlayacaktır.
Bu sayımızın sunuşundaMilli Düşünce Merkezi Başkanı, Eski Devlet Bakanımız Sayın Sadi SOMUNCUOĞLU’nun bir yazısını sizlerle paylaşmanın doğru olacağını düşündük.
“Değerli dava adamı, dostumuz,
Bölücü terör belasından kurtulmak için Türkiye ne yapmalı? Bu konuda ortak bir program geliştirebilir; bunu her vesileyle kamuoyuna sunabilirsek, çok faydalı olacağını düşünüyoruz.
Böylece sadece AB-ABD-PKK karmasına ait “çözüm”ün olmadığı, bu tehdidi yenmek için bir de Türkiye’nin programının bulunduğu ortaya konmuş olacaktır.
İsteyen bölücü terör çetesinin görüşünü, isteyen de Türk Milletinin görüşünü benimsesin diye-biliriz.
Bu amaçla hazırlanan bir taslağı tetkikinize sunuyoruz. İnceleyerek, değerlendirmenizi, ilâve ve çıkarma yaparak katkıda bulunmanızı bekliyoruz.
Değerli ilgilerinize sunarız. Selam, sevgi ve saygılarımızla.
NE YAPILMALI?
1.Makro planda bir devlet politikası belirlenmeli. Burada, terör iç ve dış unsurlarıyla birlikte ele alınmalı.
2.Hiçbir düzenleme ve açıklama, devletin kuruluş esaslarına aykırı olmamalı. Özellikle bir mil-let (millî-ulus) ve üniter devlet esasına göre düzenlenmiş olan hukuk düzeni korunmalı, çeşitli iç ve dış baskılarla yapılan yanlış düzenlemeler gözden geçirilip gerekli düzeltmeler yapılmalı.
3.İstihbarat kuvvetlendirilmeli.
4.Ülkede, özellikle bölgede kanun hakimiyetinin, can-mal güvenliğinin sağlanması esas olmalıdır. Bunun için, bölgede yetkin devlet elemanları görevlendirmeli, halkın kazanılmasına öncelik verilmeli.
5.Bölücü terörle mücadeleyi zorlaştıran kanun ve ilgili mevzuat süratle elden geçirilip dü-zeltilmeli. AB ülkelerinde olduğu gibi.
6.Yargının noksanları tamamlanıp, yasalar herkese eşit şekilde uygulanmalı. Tüm gelişmiş demokrasi ve hukuk devletlerinde olduğu gibi.
7.Güvenlik güçlerinin yetkileri artırılmalı. Tıpkı, AB ülkelerinde olduğu gibi.
8.Bölücü terör ve yandaşları ile halk bibirinden ayrı tutulmalı, mücadelede kullanılacak ter-minolojiye özen gösterilmeli. Teröristlerin söylemleri asla kullanılmamalı, evrensel hukukun ve yasaların diliyle konuşulmalı.
9.Bölücü terörün, silahtan da etkili olan propagandasının önüne geçilmeli. AB ülkelerinde olduğu gibi bölücü ve teröristlerle yandaşlarının beyanlarının, renklerinin ve fotoğraarının yayınlanması yasaklanmalı.
10.Bölücü-terör konusunda toplum objektif bir şekilde; tarihi veriler, ilmi gerçekler, hukuk ve demokrasi açısından dünya örnekleri, iç-dış destekleri, amaçları ve taktikleri konusunda yete-rince aydınlatılmalı. Hukuk ve demokrasi, istikrar kazanmış dünya gerçeği açısından millet-millî üniter devlet, azınlık ve etnisitenin ne olduğu, bunların nasıl algılanması gerektiği açıklanmalı. Asırlardır süren bir egemenliği yıkmak için teröre başvurulmasının gayri meşruluğu, insan haklarının ve demokrasiye aykırılığı delilleriyle ortaya konmalı. Bu amaçla; tv ve gazeteler başta her imkan seferber edilmeli, zihinlerde cevaplanmamış hiçbir soru bırakılmamalı.
11.Güneydoğu ve Doğu başta, bütün ülkede millî eğitime önem verilmeli, millî tarih şuuruna dayalı, nesillere millî kimlik bilinci kazandırıcı yeni bir müfredat programı hazırlanıp, uygulanmalı.
12.GAP’ın, özellikle sulama kanaletlerinin süratle yapımı tamamlanmalı.
13.Bölgede ekonomi canlandırılmalı; halkın terörden etkilenen psikolojisinin normalleştirilmesi amacıyla, etkili bir rehabilitasyon programı uygulanmalıdır. (Sadi SOMUNCUOĞLU)”
TÖRE’ye verdiğiniz değere ve onu yaşatmak için gösterdiğiniz gayrete teşekkür ediyor, daha güzel günlerde, tüm Türk yurtlarının azatlığını kutlamak dileğiyle selam ve saygılarımızı sunuyoruz..
Tanrı Türk’ü hep korumuştur. Bundan sonra da koruyacaktır, hiç şüphemiz yok. Yeter ki, Türk Türk’ü sevsin ve korusun.
F İ K İ R S A N A T V E E D E B İ Y A T T A T Ö R E
AZERBAYCANLI TÜRK ANNELERİNİN NİNNİSİ Naiz NAYIR
Resim: Vaqif UCATAY
05
Karabağ’da, kara bulut nece var? Nenni balam, gözel beşik sallanmir. Uca kartal kimi durir Kafkaslar, Göyçek kızlar, toy düyünde allanmir.
Nenni balam, gözüm sende bilesen, Benzeyipsen has bahçada güle sen.
Günden güne kötü gider bahtımız, Könülde var, mübarek bir ahtımız, Eyi güne ulaşacah vahtımız, Ağacımız, torpağımız dallanmir,
Nenni balam, üreyimde ataş var, Ufkumuzda ısıtmayan güneş var,
Türkümüz yoh düyünlerde diyecek, Urbamız yoh bayramlarda giyecek, Aşımız yoh akşam sabah yiyecek, Ağzımızda, lokma ekmek dolanmir. Q Nenni balam, boynu bükük illerin, Küsüp müsen söz danişmir dillerin ?
Miraz balam umutlarım uzahta, Yoh olarık, moskof denen tuzahta. Galmışık bir cehennemi berzah’da Öz yurdumda, rehet köşe bulunmir.
Nenni balam, tez zamanda uyusan, Oğuz Han’ın, Şeyh Şamil’in soyusan.
F İ K İ R S A N A T V E E D E B İ Y A T T A T Ö R E
İGAL VE ZULÜM KARISINDA TÜRKLÜK DUYGUSU -2-Dr. Suat ÇIRAKOĞLU
İstanbul Üniversitesi, yapılan iki büyük mitin-gin ardından, öğretim üyelerinin katılımı ile 21 Mayıs 1919 Çarşamba günü Üniversite Konfe-rans Salonunda tekrar bir toplantı düzenlemiş; bu toplantıda öğretim üyeleri birer konuşma yaparak İzmir’in işgalinden dolayı şahlanan millî heyecanı dile getirmişlerdi. Hüseyin Ragıp (Baydur) Bey bu toplantıda şu konuşmayı yaptı:ne için “Burada toplandığımızı uzun uzadıya izaha gerek yok. Bir kaç gündür bize hayatı zehir eden büyük ve matemli ha-dise, musibetlerle dolu bu siyah tehlike karşısında, içimizde derya gibi geniş ve payansız kederini açıklamak ve vatanın geleceğine ait müşterek kararımızı almak için toplandık. Şu dakikada bütün Türk Milleti, arkadan vurulmuş bir adamın halini andırıyor. Dört senedir, silâhımız elimizde, cephelerde vatanı müdafaaya çalışırken engin denizlerin ötelerinden gelen bir ses işittik bu ses diyordu ki: Yaşamak hakkı büyük ve küçük bütün milletler için eşittir. Herkes kendi milletinin yaşadığı toprağa sa-hip olacaktır. Silâhınızı bırakınız ve bu hak ve adalet kararını bekleyiniz. Yarım senedir mütevekkil bir saïyetle beklediğimiz bu kararın kendisi yerine, bir hafta evvel Yunan as-kerleri çıkageldi. Dünyada hak namına işlenmiş en büyük hak-sızlığın baskı ve saldırıları altındayız. Memleketin hudutlarını korumak için on yıldır aç ve çıplak, fakat mertçesine dövüşen Türkler, memleketin can evine havale edilen ölüm darbesini elbette bir koyun tesli-miyetiyle kabul etmeyeceklerdir. İstiklâlinin haysiyet ve gururunu yedi yüz seneden beri asaletle taşıyan bir millet, daha bir asırlık ömrü olmayan türedi bir devletin zulmü altına giremez. Bunu anlamak için Wilson’un bilinen maddeleri-ni, mütarekenâmeleri, nutukları karıştırmaya artık lüzum görmeyelim. Mademki hakkın kendisi, millî davamızın bünyesi bu hükme ve bu imkâna müsait değildir; o halde tarihin bütün haksız davaları gibi o da, bu gün değilse yarın, yarın değilse öbür gün elbette, müstahak olduğu tashih ve temyiz hükmünü giyecektir.
06
Biz öğretmenler bu kararın ne imkânsız olduğunu ispat için bu gün ve yarın ïilen çalışmaya ahd ve sözbirliği ediyoruz ki, memleketteki muallim ordusu bir taraftan şimdiye kadar yetiştirdiği neslin yanına geçerek vatanını göğsüyle müdafaa edecek, diğer taraftan gelecek neslini bu büyük haksızlığın telâïsi için en kuvvetli azim ve intikam duygularıyla terbiye etmeyi mukaddes bir vazife bilecektir. Öğretmenler ordusu İzmir mekteplerinde güzel Türkçe’nin yerine Yunan lisanı, şarkın Türk tarihi yerine Yunan tarihi konulduğunu görmektense o mübarek Türk kıtasının, mübarek eşiğinde şehit düşmeği elbette tercih edecektir.” Bu toplantıda Öğretmen Neïse Hanım da şu konuşmayı yaptı:“Meslek Arkadaşlarım ve Muhte-rem Kardaşlarım! Biz âdil barışın neticesini bek-lerken gelecek, yedi yüz senelik saltanatın büyük bir kütlesini teşkil eden İzmir’in Yunanistan’a ilhakını görüyoruz. Türkler bu muharebede kahra-manlıklarıyla hayat haklarını ispat ettiler. Bununla beraber bu gün o hâkim millet esir edilmek isteni-yor. Şerei, gelenekli ve töreli bir millet yutulmak isteniliyor. Medeniler adaletsizliğin son mertebesini Türklere tatbik ediyorlar... Asılsız vaatler değil, adalet isteriz. Eğer insanlığın kanı kâï değilse, Türklerin erkek ve kadınlarının kanları da helal olsun. Ölen şehittir. Baba toprakları-nı Yunan’a vermeyiz. Yunan bayrağını kanlarımızla boyayarak Türk sancağının hâkim olacağını ispat edeceğiz. Türk, başı yukarıda yaşadı. Adını göklerden aldı. Başka sancağa baş eğmeyecektir. Eğer bizi feda etmek istiyorlarsa şanlı bir suretle ölmeğe hazırız. Ben cesur bir milletin imanlı kadınları namına di-yorum ki; Avrupa, Türklerle meskûn her hangi bir yeri Yunan’a vermek isterse hepimiz, hep beraber şanlı bir surette ölmeğe karar verdik.” 22 Mayıs 1919 Perşembe günü Kadıköy’de bir miting yapıldı. Miting, Kadıköy İskele meydanında, havanın çok yağmurlu olmasına rağmen 30.000 kişinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Bu mitingin hazırlanmasında da üniversite gençliği aktif rol oynamış özellikle tıbbiyede okuyan gençler büyük çaba harcamışlardır. Burada konuşma yapanlardan
F İ K İ R S A N A T V E E D E B İ Y A T T A T Ö R E
ve Asker Saime olarak tarihe geçen Münevver Saime Hanımın yaptığı konuşma çok etkileyici olmuştur. Büyük bir duygusallık içinde halka seslenen Saime hanımın söyledikleri adeta Türk kadını için bir düstur ha-line gelmiştir. Münevver Saime (Asker) Hanım’ın Münevver (Asker) Saime Hanım konuşması şöyledir: “Yarab! Ben kardaşlarıma değil ilk evvel sana hi-tap ediyorum: Vatanın felâketi karşısında bir genç kızın feryadını dinle, bu ağlayan anneler şehitlerin annesi. Bu boynu bükük genç kadınlar, fedakârların genç zevcesi, şu hıçkıran yavrular askerlerin yetim-leri değil mi? Böyle seçkin bir kavme gözyaşı dök-türmekte hikmet ne? Galipler size hitap ediyorum: Eğer bu saldırılarınız insanları mesut etmek için ise, biz de insanız. Geleceğin ne olacağını sorabilmek için geçmiş zamanları göz önüne getirmek lâzımdır. Ey tarihlerinin kara günlerini yaşayanlar size hitap ediyorum: Milletler için kara günler olabilir. Fakat artık yok olmak yoktur. Bir millet yok edilemez. Tari-hin sahifesine kendini yazdıranlar var olmak şereïne sahip olmuş demektir. Milletler için de öldükten sonra dirilmek var. Milletimizin yok edilebileceğine inananlar aldanacak. Heyecanlarımız, kanlarımız söndürülse bile göğsümüzde milliyetten yapılmış bir kalp var ki onda bir yabancının, bir düşmanın ne ihtiras, ne korkusu yaşar. Onların semalarını kap-layacak ancak istiklâl havasıdır. Ben kendi hürriyeti gasp edilmiş bir milletin kızı olarak istiklâlime nasıl yürüyeceğimi söyleyeceğim. Bu beyanatım kollarımızı bağlamak isteyenler için dikkate şayan olmalı. Oğlum bana “Ben neyim” diye ilk sorduğu gün ona, semalardan haykıran bir melek gibi “Büyük tarihli bir Türk’sün” diye hitap edeceğim. Bu nida, bu hayırlı ses onun ruhunda ne fırtınalar hazırlar. Ninnisini söylerken bu günleri yanık sesle ruhuna serpeceğim. Ona büyük Türk ırkının şereerini te-rennüm edeceğim. Kundağına mimarların yaptığı bu abideleri işleyeceğim. Masallarda Fatihleri, Yavuzları anlatacağım. Mendilinde, kitabında, cüzdanında, fesinde hep İzmirler görecek, ölürken ona babamdan kalma altın kakmalı kılıncı, rafta sarılı duran bayrağı bir miras olarak vereceğim. Ve kulağına gizli bir vasiyet söyleyeceğim. İşte o günden
07
itibaren galiplerin taktığı zincirler çözülmeye mahkûmdur. Çünkü o gün oğlumun kalbine ektiklerimhürriyet çiçekleri olarak açacak, kızıl isyan olarak taşacak... Sonsuz barışı düşünenler bize indirilecek darbenin aks-i sedasının yarınki insanlığın sükûtunu mutlaka ihlâl edeceğini unutmamalıdır. Bir millet yok edilemez. Sözlerime nihayet vermeden herkesin, her Müslüman-Türk’ün söylemek istediği, fakat ne için bilmem yüksek bir sesle söylemekten çekindiği bir kaç sözü ben hemşirelerime, babalarıma, ağabey ve kardaşlarıma açıkça söylemek isterim. Hepimiz masa üzerinde hastaya bakan bir operatör olur, bu yarayı açar, birlikte pansuman edersek yaşamak hakkına sahip olacağız. Evet, Müslüman kardeşlerim açık söylüyorum. Biz mülkümüzün tamamını muhafaza edecekmişiz. Fakat hangi hudut dâhilinde? Bu açıkça be-lirtilmedikçe Türkiye’de barış ve huzur mümkün olamayacaktır. Ben bu kanaatteyim. Çünkü buna karşı hareket etmeyecek bir Türk kalbi tanımıyorum. Efen-dim, az söylemek çok iş görmek zamanı yaklaşmıştır. Biz yalnız ağlıyoruz. Ağlamakla kazanılacak hak, hıçkırıklarımızı işitecek kalp yok. Teşkilâta son ver, harekete başla...” Bu mitingde Hayriye Melek Hanım da bir konuşma yaptı. Hayriye Melek Hanım kısa ve öz olarak yaptığı konuşmasında şunları söyledi:“Bugün şu yağmurun altında haksızlığa karşı bağırmak için toplanan bu halk kitlesi çarpan bir kalp, sönmeyen bir iman, yaşayan bir ırktır. Bütün medeni dünya bilmelidir ki, şu toprakların en derin tabakalarındaki rutubeti bile yapan, bu ırkın oralara asırlardan beri süzülerek sinmiş olan kanıdır. Bu topraklar bizim için hissiz değildir. On-larda bizim kalbimiz çarpıyor. Onlarda bizim kanımız yaşıyor. Damarlarımızda kan kurumadıkça, kalple-rimiz çarpmakta devam ettikçe o topraklar bizimdir, bizim kalacaktır. Kürenin üzerinde birçok yerler vardır ki, oralarda günde beş defa minarelerinden “Allah Büyüktür” nidâmız göklere yükselir. İnanınız ki, bugün o sesleri dinleyen üç yüz milyon insan, “Ey Büyük Olan Allah, Türk Mazlumdur!” diye bağırıyor. Hakkın tecellisini istiyor. Hakkı tecelli etmedikçe Türk’ün kanı gibi o ses de dinmeyecek ve susmayacaktır. Çünkü Allah büyük, hak yücedir.” Ahmet Kemal (Akünal) Bey bu mitingde bir şiir okudu. Bu şiir kalabalığı heyecanlandırarak hareketlendirdi. Ahmet Kemal Bey’in kürsüde okuduğu şiir:
F İ K İ R S A N A T V E E D E B İ Y A T T A T Ö R E
“Vaad ve imdad etmesin, lâzım değil dünya bize En büyük imdattır, imdada istigna bize
Ufk-ı istikbâl ibrâ ebr ve ra’da ra’ddır, Vermiyor rahat bugün endişe-i ferdâ bize
Ey Selanik, Ey Manastır, Ey giden yad elleri Ahınız, feryadınız gelmektedir hâlâ bize
Ey güzel İzmir senin yalnız kaza-yı ïrkatin Verdi hepsinden tahammülsüz bir humma bize
Taş taş üstünde koyarsam lânet olsun ceddime Bir oyundur oynanıldı vah, vah hayfa bize
Bir nefer kalsan da ey Türk hatve-zen olmaz niye Kal’a-i sinen dururken yas istila bize
Kısmetim zilletse ey harb-i cihan kan dinmesin Gerçi sulh daimidir maksad-ı aksa bize
Türbe-i Fatih’le ahd olsun verirsek biz seni Ruh-ı giryan-ı Muhammed lânet etsin ta bize”
İzmir’in işgali üzerine İstanbul’da yapılan en kalabalık miting Sultanahmet mitingidir. Türk Kurtuluş Savaşı döneminin en duygulu ve en büyük mitingi olarak tarihe geçen Sultanahmet mitin-gi, 23 Mayıs 1919 Cuma günü yaklaşık 200.000 kişinin katılımı ile gerçekleşmiştir. İstanbul’da, kamuoyunun millî duygularla adeta şahlandığı bir toplantı olan bu mitingde halk gözyaşları içerisinde İzmir’in Türklere ait olduğunu ve Yunanistan’a verilemeyeceğini sloganlarla protesto etmiştir. Sul-tanahmet Meydanına konulan hitabet kürsüsüne de siyah bayraklar asılarak matem havası yaratılmaya çalışılmıştır. Bu mitingde millî şairimiz Mehmed Emin (Yurdakul) Bey de bir konuşma yapmıştır. Mehmed Emin Bey, edebi olarak da ayrı bir değeri olan konuşmasında şöyle haykırıyordu:“Kardaşlar! Keşke asırların geceleri ve dünyaların mezarları gözlerime dolarak bir kör olsaydım. Sokak sokak dileneydim de milletimin kulağımı parçalayan bu felâket seslerini işitmese idim, bu karanlık gün-leri görmeseydim. Keşke göğün yıldırımları, yerin canavarları birleşerek beni kanlar içinde topraklara yuvarlasaydı da, vatanımın bu musibeti huzurunda bulunmasaydım. Ve bu azapları çekmeseydim. Zira bugün memleketin uğradığı felâket ve musibetler o kadar acıklı!
Evet Kardaşlar! Biz mağlubiyetten vatan ve milletin acısından son-ra bu gün İzmirimizin Yunanlılar tarafından işgal edildiğini görüyoruz. Yunanlılar, öteden beri tarih ve saltanatımızın enkazı üzerine (Pan-Helenizm) bayrağını dikmek emelini besleyen bu düşmanlar, ellerinde hiç bir hak silâhı olmadığı halde bizim Anadolu’muzun bir güzel beldesini mabetleriyle, mektepleriyle yangına veriyorlar. Ve onun kahra-man evlatlarını kadınlarıyla, çocuklarıyla öldürü-yorlar. Acaba bu zulüm ve vahşet niçin yapılıyor? İzmir’i “Yunanistan” ve Türk’ü “Yunanlı” yap-mak için mi? Hayır kardaşlarım! İzmir, altı asırdan beri kırk ulu caminin beyaz mina-relerinden ezan seslerini yedi gökte dalgalandıran bir Müslüman memleketidir. İzmir yine o kadar zamandan beri cesaret ve kahramanlıklarımıza, adaletlerimize şahit olmuş azametli dağların Oğuznameler, Şehnameler dinlediği bir Türk toprağıdır. Yıldırım Bayezid’lerin İkinci Sultan Murad’ın altun kılınçlarının şerei bir yadigârı olan bu Osmanlı diyarı tarihen, medeniyeten, dinen ve ırken Türk’tür ve İslâm’dır. Ve daima da Türk ve İslâm kalacaktır. Bu aziz toprak asırlardan beri birçok sarsıntılara göğüs germiş ve öyle haris gözleriyle kendisine bakanlara karşı söylediği şu olmuştur: “Düşman, geri... Benim yeşil dağlarım, çiçekli yaylalarımın altında derin uçurumlar karanlık mezarlar da vardır; benim evlatlarım ölmeyi bildikleri kadar öldürmeği de bilirler.” Türk’e gelince: O’nun Allah’a secde için eğilen alnı hiç bir vakit esaret önünde eğilmedi, onun kılıç ve sapandan başka bir şeyle nasırlanmayan elleri asla zincirlere uzanamaz. Onu esir yaratmayan Tanrı kendisini hür olarak dünyaya getirirken bilir ve ister ki, beşiğine kanat geren Osmanlı sancağı mezarına da gölge vursun. O halde böyle bir mem-leket ve milletin tarihi devresini bilmiyorum ki hangi kuvvet değiştirecek? Demir ve ateş! Kardaşlar ben bunlarla hiç bir va-tan ve ırkın öldüğünü işitmedim. Şerei bir tarih ve medeniyete, sağlam bir fazilet ve ahlâka, zengin bir şiir ve edebiyata, dinî ve millî an’anelere, ırkî ve va-tanî hatıralara sahip olan bir milletin mahvolduğunu tarih göstermiyor. Altın tahtları, granit kaleleri yakıp yıkan fâtihlerin kılıçları her zaman millî ruhların ön-lerinde aciz kalmıştır. İşte size Almanlar, Ruslar ve Avusturyalılar tarafından parçalanan Lehistan! İşte
08
F İ K İ R S A N A T V E E D E B İ Y A T T A T Ö R E
size Prusya kartalının pençesine düşen Alsas ve Lo-ren... Dünün o esir toprakları bugün beyaz kartallı ve üç renkli bayraklarını yine saraylarının ve mabetle-rinin üzerinde dalgalandırıyorlar. Zira Lehistan Is-lav ve Cermen değildi. Onun o Miçkiyeviçleri vardı ki, Lehlilerin o millî ruh ve vicdanlarında bir ölmez Polonya yaşatıyordu. Zira Alsas ve Loren Alman olamazdı. Onun Ren Nehri’nin suları ona (Marseyyez)leri terennüm edi-yordu. Bu (Ölümden Sonra Dirilme) mucizesini ya-pan ekremli ruh ise Türk’te onun nur ve mabedinden ateşinin ilhâmını almıştır. O da ölümlerden kuv-vet alacak, vatan mabedini, hak ve hürriyetini na-musuyla kanıyla, bu günkü çocuklarıyla ve yarınki torunlarıyla koruyacak ve harisin gözleri, onun memleketinde kanlara boyanmış taş yığınlarından ve silâhları ellerinde ölmüş mevtalardan başka bir şey göremeyecektir! Ah kardaşlarıma matem mi, yine ölüm mü, yine hic-ran mı? Ah yine mi birçok asırların ve san’atkârların elleriyle vücuda gelmiş olan memleketler, bir-çok hatıralı ocaklarımız yıkılacak. Yine mi birçok tarlalarımız ve tezgâhlarımız işsiz ve ıssız kalacak? Yine mi büyük aşk ve rüyaların kahramanları olan delikanlılarımız toprak olacak? Yine mi birçok ma-sum ve günahsız zavallılarımız zulmün vahşetin, hırsın gururun, kinin, intikamın kurbanı olacak? Yine mi vahşi kuvvet hakla, faziletle boğuşacak? Kardaşlar! Ben şu iki mukaddes mabedin arasında bizi birbirimizi sevmek için yaradan Allah’ın bu saltanatının eşiğinde bu hale nefret ediyorum. Yüreğim heyecanlar ve gözlerim yaşlar içinde olduğu halde Garb’a doğru dönerek haykırmak ve şunları söylemek istiyorum: Ey Avrupa, Ey Amerika! Bunun sorumluluğu si-zin olacaktır. Biz Türkler düştüğümüz muhare-beye, uğradığımız mağlubiyete rağmen sizi büyük tanıyorduk. Ve sizden hak ve adalet bekliyorduk. Sizin o mütteïkleriniz ve o şairleriniz vardı ki, bunlar me-sihlerin yardımcıları gibi bir damlacık insan kanında ve gözyaşında tufanlar, kıyametler görürlerdi. En hakir bir insanın ölümünü bir yıldızın düşmesinden daha acıklı bulurlardı. Muharebenin, bu ölüm ikin-cisinin her adımda saçtığı felaketleri ve biçtiği matemleri telin ederlerdi. Istırap çeken, ağlayan, öldürülen, aşağılanan, esir olan insanlığı kurtarmak ve onu fena yollardan nura, iyiye, doğruya, barışa, hakka, hakikate götürmek isterlerdi. İnsaniyetin o aşk ve adalet mabedini kurmak isterlerdi ki, bunun mihrabının önüne dünyanın bütün seïl ve mazlumları
09
gelsinler; dertlerini, azaplarını, feryatlarını, göz-yaşlarını döksünler ve buradan ümit, teselli, kuvvet, hak ve hayat alsınlar. Biz de onlardan biri idik, mu-harebeden sonra sizi karşımızda görünce, insanlık ve hürriyet adına muharebe ettiğinizi işitince, barışın hak ve adalet temin edeceğine ve artık altın devir-lerinin doğacağına inandık. Size uzattığımız ellerle, yükselttiğimiz feryatlarla yalnız vatan ve mabedi-mizde hür yaşamak hakkından başka bir şey isteme-den büyük bir sabırla bekledik. Lâkin heyecan bugün Türk ve Müslüman İzmir’in Yunanlılar’a açılması ve bir buçuk milyon Türk ve Müslümanın hukuk ve hürriyetinin iki yüz yirmi bin Rum’a feda edilmesi bizi ümidimizin harabesi karşısında bıraktı. Ey Şekspirlerin, Prodomların, Leonikefollar’ın, Dantelerin milletleri! Hani nerde sizin o insanlık, adalet rüyalarınız? Buna karşı ne diyeceksiniz? Soruyorum size... Şu yirminci asır Romalıların önünde alınlarına zafer taçları giyerek kanları ve gözyaşlarını çiğneyen Jül Sezarların devri midir? Değilse, Türk’ün hukuku, Türk’ün hürriyeti niçin tanınmıyor; Türk’ün vatanı ve Türk’ün mabedi niçin çiğneniyor? Bununla beraber kardaşlar! Biz bütün felaket ve musibetlere, her şeye karşı memleket ve milletimizin hayat ve kurtuluşundan ümidimizi kesmeyelim. Bile-lim ki, gökler fırtınasız, baharlar hazansız olmadığı gibi hiç bir vakit insanlar da dertsiz kalmamışlar. Istırap, insanlığın kaderidir. Mağlubiyet her milletin hayatında mukadderatın eleminden içtiği bir zehirdir. Lâkin fırtınalardan sonra parlak güneşler, hazan-lardan şu güzel çiçekler göründüğü gibi, dertlerden sonra da saadet günleri gelir. Eğer biz felaketten, mağlubiyetten ders almayı bilirsek şüphe yok ki bi-zim içtiğimiz zehir bir ilaç olacaktır. Kardaşlar! Yunanlıları İzmir’den çıkarmak, eski ve yeni dünyalara hukuk ve hürriyetinizi tanıtmak istiyor musunuz? Öyle ise, en önce aramıza girmiş olan nifakı öldürelim. Kardaşlığa doğru bir daha geriye çekilmeyecek olan ellerimizi uzatalım, hepi-mizin alınlarımızda vatanı kurtarmak mefkûresi ve kalplerimizde milleti yaşatmak aşkı olduğu halde hakanımızın tahtının etrafında birleşelim. Her biri-miz hepimizin ve hepimiz her birimizin olalım ve yalnız iki kuvvete iman edelim: Kendimize ve Cenab-ı Hakka!” Sultanahmet Meydanı yapılan bu ilk mitingden bir hafta sonra 30 Mayıs Cuma günü tekrar kalabalık bir mitinge sahne oldu. Yaklaşık 100.000 kişinin katılımı
F İ K İ R S A N A T V E E D E B İ Y A T T A T Ö R E
ile gerçekleştirilen mitingde kürsü siyah örtülerle sarılmıştı. Bütün meydanda ve görülebilen her yer-de Türk bayrakları dalgalanmaktaydı. Üniversite ve lise öğrencileri de guruplar halinde meydanda yeri-ni almıştı. Öğrencilerin bir kısmı da ellerinde “İzmir
Türkündür, Türk Kalacaktır!”, “Hak İsteriz!”, “İki Milyon Türk, İki yüz bin Rum’a Feda Edilemez!”, “Osmanlı Toprağı Yunanistan Olamaz!” yazılı pankartlarla mitinge katılmışlardı. Cuma namazınımüteakip Hoca Rasim Efendi tarafından yapılan top-lu duadan sonra halk kalabalıklar halinde miting meydanını doldurdu. Mitingde konuşma yapanlardan birisi de İstanbul Üniversitesi Profesörlerinden İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) Bey’di. Bir ïlozof olarak da bilinen İsmail Hakkı Bey’in yaptığı konuşma şöyle idi:“Tam beş sene süren kanlı bir harpten sonra bir tarafta muzafferler, bir tarafta da silâhını terk ederek Allah’tan başka kuvveti olmayan Türkler var. Bütün Türkler şimdi imha edilmek isteniyor.
Ey Vatandaşlar Türk nedir? Türk demek mükemmel ve muhteşem kubbeleri, göklere uzanan minareleri, parlayan çinileriyle, muazzam, muhteşem medrese ve imaretleriyle bir sanat ve medeniyetin sahibi demektir. Türk demek; medeniyetle yaşamış ve yaşayan ve haricin her türlü haksız müdahalelerine rağmen yaşamak kuvvetini kendinde duyan bir millet demektir. Türklük demek âcizlere koruyucu gibi muamele etmek, kuvvetlilere boyun eğmemek demektir. Türklük demek Allah’ın doğruluk ve iyilik sıfatlarına tapmak ve yaşamak demektir. Türklük demek yok olsa da mezardaki ke-
10
mikleriyle isyan ederek haksızlığa karşı gelmek de-mektir. Türklük demek bütün bir ahlâk ve doğruluk ve iyilik demektir. Avrupa eğer bu Türk’ü mahvetmek isterse sorarım o tarihe ki, safhalarının hiç bir devrinde saldırının bu derece haksız bir şekline şahit olmuş mudur, sorarım o İslam Âlemine ki, kollarının ayaklarının kesilmesi-ne rağmen Kur’an-ı Azimüşşânı daima başı üstünde taşımış ve yerlerde süründürmemiş olan Müslüman-Türk kavminin bu yok edilişinden kalbi incinmeye-cek mi... Sorarım bize hakkı hakikati kitaplarıyla, âlimleriyle öğrenen Avrupa’ya ki, büyük medeniyeti olan ve yaşamak hakkını asrî inkılâplarıyla ispat etmiş bulunan bu kavmin yok olması, mahvı tabiatın kanunlarına uygun mudur? Sorarım Avrupa seya-hatçilerine ki bütün bu vicdanlardan müteessir olarak nihayet hakkı ve adaleti görmek istemeyecekler mi? Eğer Avrupa bütün bu hakikatlere rağmen bizim idam hükmümüzü verirse, bu hükmü bize tatbik ederse biz yalnız kalmayacağız. Biz Türkler silahımızı terk ettik. Fakat imanımızı teslim etmedik. İman demek Allah’a doğruluk güzellik sıfatlarının bütün manasıyla kal-ben bağlanmak demektir. Silâhımız imanımızdır. İmanımızla hakkımızı müdafaa edeceğiz. Ey Müslü-manlar ve ey daima Müslüman kalacak olan Türk-ler! Camilerinizin minarelerinden yükselen salât-ı şerifeye iktifa ediniz. Bu gün mezarlarda kemikleri çürüyen ecdadınızın ruhlarına dayanarak haksızlığa karşı ilelebet feryat ediniz. Zafer bunun sonundadır.”
40 yiğidi ile Kürşad, Türk’ün istiklal ve hürriyet anlayışının sembolü olmuştu. Bu duygu yüzlerce yıl yaşadı. Tarihî süreç içinde birçok örneğini uygula-yarak gösterdi. Millet, İzmir’in 15 Mayıs 1919 tari-hinde işgal edilmesi üzerine kadın erkek yaşlı genç ve her kesimden mensuplarıyla bir kez daha ayağa kalktı. Yukarıda dile getirilen tepkiler ve yapılan konuşmalar her türlü engellere ve güçlüğe rağmen Türklük duygusunun var olduğunu göstermektedir. Bir milleti ayakta tutan değerleridir. Türk milletini de geçmişten geleceğe taşıyacak olan bu değerlerdir. Türklük duygusunun kaybedilmesi ve aşınmasıyla sadece bir duygu kaybedilmiş olmaz, her şey kaybedilmiş olur. İşte; İzmir’in işgali dolayısı ile gösterilen tepkiler ve yapılan faaliyetler bu duygu-nun bir kez daha görülmesi ve örnek alınması için bugünkü mensuplarına önemli mesajlar vermektedir.
  • Univers Univers
  • Ebooks Ebooks
  • Livres audio Livres audio
  • Presse Presse
  • Podcasts Podcasts
  • BD BD
  • Documents Documents