Üzeyir Lokman ÇAYCI :  BOR KARACA MAHALLESİ’NDE BİR SABAH
7 pages
Turkish

Üzeyir Lokman ÇAYCI : BOR KARACA MAHALLESİ’NDE BİR SABAH

-

Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres
7 pages
Turkish
Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres

Description

¤ BOR KARACA MAHALLESİ’NDE BİR SABAH Üzeyir Lokman ÇAYCI Öğretmen Süruri Binyıldırım 1897 yılında Bor’da doğdu.Babasının adı Hacı Mehmet Efendi, annesinin adı da Fatma idi. İlk evliliğini Hüseyin Efendi ve Eşme Hanım’ın kızları Bordoğumlu Naziver Hanım’la yaptı. Bu evliliği çeşitli nedenlerle uzun sürmedi. Raşit Efendi ve Aliye Hanım’ın kızları Bor doğumlu Nuriye Hanım ile ikinci evliliğini yaptı. Olacak ya bu evlilik de fazla sürmedi. Üçüncü evliliği ise Mehmet Efendi ve Habibe Hanım’ın kızları Filibe doğumlu Hatice Hanım ile gerçekleşti. Hatice Hanım’la yaptığı evlilikten yedi çocukları oldu. İlk çocukları İsmet Bedrettin Binyıldırım’ın her ne kadar doğum yeri sonradan nüfus kayıtlarına Üsküdar olarak geçse de10.02.1919 tarihinde Tarbaz’da (Darboğaz) doğduğu bir gerçekti. Bu bizzat kendi tarafından hatıra defterlerinde el yazısıyla doğrulandığı gibi bizzat annesi Hatice Binyıldırım tarafından da bana ve anneme de bahsedildi. İki yıl sonra yani 1921 tarihinde ikinci çocukları Sadettin dünyaya geldi ve bu çocuk 05.03.1927 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Bedrettin de Hikmet Hanım’la evlendi. Tülay, Nuray, Güray ve Turgay isimlerinde çocukları oldu. Üçüncü çocukları 1922 tarihinde dünyaya gelince ona Öğretmen Süruri annesinin ismini de ekleyerek Fatma Mürşide ismini verdi. Fatma da akrabası Fikri Çaycı ile dünya evine girdi. Fikriye, Fethiye Nuran, Pembe Bedia, Üzeyir Lokman ve Mustafa Zuhurat isimli çocukları oldu. Fikriye’yi küçük yaşta iken kaybetti.

Informations

Publié par
Publié le 20 février 2020
Nombre de lectures 142
Langue Turkish

Extrait

¤
BOR KARACA MAHALLESİ’NDE BİR SABAH
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Öğretmen Süruri Binyıldırım 1897 yılında Bor’da doğdu. Babasının adı Hacı Mehmet Efendi, annesinin adı da Fatma idi. İlk evliliğini Hüseyin Efendi ve Eşme Hanım’ın kızları Bor doğumlu Naziver Hanım’la yaptı.
Bu evliliği çeşitli nedenlerle uzun sürmedi. Raşit Efendi ve Aliye Hanım’ın kızları Bor doğumlu Nuriye Hanım ile ikinci evliliğini yaptı. Olacak ya bu evlilik de fazla sürmedi. Üçüncü evliliği ise Mehmet Efendi ve Habibe Hanım’ın kızları Filibe doğumlu Hatice Hanım ile gerçekleşti. Hatice Hanım’la yaptığı evlilikten yedi çocukları oldu.
İlk çocukları İsmet Bedrettin Binyıldırım’ın her ne kadar doğum yeri sonradan nüfus kayıtlarına Üsküdar olarak geçse de 10.02.1919 tarihinde Tarbaz’da (Darboğaz) doğduğu bir gerçekti. Bu bizzat kendi tarafından hatıra defterlerinde el yazısıyla doğrulandığı gibi bizzat annesi Hatice Binyıldırım tarafından da bana ve anneme de bahsedildi. İki yıl sonra yani 1921 tarihinde ikinci çocukları Sadettin dünyaya geldi ve bu çocuk 05.03.1927 tarihinde hayata gözlerini yumdu.
Bedrettin de Hikmet Hanım’la evlendi. Tülay, Nuray, Güray ve Turgay isimlerinde çocukları oldu.
Üçüncü çocukları 1922 tarihinde dünyaya gelince ona Öğretmen Süruri annesinin ismini de ekleyerek Fatma Mürşide ismini verdi. Fatma da akrabası Fikri Çaycı ile dünya evine girdi. Fikriye, Fethiye Nuran, Pembe Bedia, Üzeyir Lokman ve Mustafa Zuhurat isimli çocukları oldu. Fikriye’yi küçük yaşta iken kaybetti.
Dördüncü çocukları Feriha Asiye ise 11.03.1926 tarihinde doğdu. Osman Çakılca ile evlendi. Süruri, Gülay ve Güzin adlarında üç çocuğu oldu.
Beşinciçocukları Hasibe Mine de 12.04.1930 tarihinde dünyaya geldi. Hayatı sıkıntılı geçti. Yuvasıyıkıldı ve biricik oğlu AlpayEvcen’in hasretiyle kavruldu. Alpay yıllar sonra Avustralya’da öldürüldü. Evlat acısı onu çilelere sürükledi.
AltıncıçAyselocukları Mehmet Resai de 18.04.1931 tarihinde dünyaya geldi. Hanım’la evlendi. Hatice ve Filiz dünyaya geldiler.
Yedinci çocukları Mihriban Münire ise 01.10.1933 tarihinde doğdu ve henüz bir buçukyaşınagirmeden 17.01.1935 tarihinde babası Öğretmen Süruri’yi kaybetti. Mihriban ise Remzi Tüm ile evlendi, Süruri, Serap ve Suat ismli çocukları oldu. Geçen yıllar içerisinde biricik kızı Serap’ı kaybetti.
Öğretmen Süruri’nin babası Hacı Mehmet Efendi, Bor’da eski bakanlardan Haydar Özalp’ın bağına yakın, Bentkavak denilen bölgede bulunan bağına rahatça giren bir hırsızın çaldığı üzümlerle çıkamadığını şehir merkezindeki evinden manen fark edebilecek bir inanç düzeyinde idi. Bu Mübarek insanı tanıyanlardan biri de Mehmet Önoğlu’ydu. Öğretmen Süruri’nin babası Hacı Mehmet Efendi, babası Abdi Hoca gibi saygıyla anılan bir insandı.
28 Ağustos 2004 tarihinde Bor’da Mehmet Önoğlu ilegörüştüm. . Ahmet Önoğlu'nun babası Mehmet Önoğlu, 05.05.1911 tarihinde Bor'da Karaca Mahallesi'nde doğdu.
Mehmet Önoğlu’yu dinleyelim: "Sürurî Binyıldırım Bey'i yakından tanıyordum. Onun önunden saygısızlıkyapmamak için biz hiçgeçemezdik. Hatta Konuşamazdık bile. Çok değerli birşahsiyet idi. Ali Efendi Hoca vardı... bir de onaçok hürmetgösterirdik. Şimdiyeni nesil ata, baba, komşu ve akrabalarını tanımıyor. Ortalıktan saygı ve sevgi kalktıyani. Oğlu Bedrettin Bey ile met, aşık gibi oyunlar oynardık.Çok uyanık ve zeki idi. Yatağı kaldırır otururduk evlerimizde. Böylesine samimi idik. Hoşaf içerdik buzgibi. Hevenk üzümüyerdik. Ortaya kuru üzüm, dut kurusugelirşenlikli bir hava içindeyer içerdik. 12 - 13yaşinda iken ben, 1000 ceviz 70 kuruşa satılırdı. Bizim 7 ceviz ağacımız vardı. Her ağacın cevizi farklı idi.Şeker armutumuz vardı, kilosunu 25 kuruşa satamazdık. Ancak Adana'lı yaylacılar geliyorlardı o zamanlar, onlara satabiliyorduk. Tümtüm Hoca'nın bağınagittikÇakmağın Mehmet ile, sandık duvarçekmek için... İki defaçektik ikisi deyıkıldı. Bir anlam veremedik, ‘nedenyıkıldi?’ diye. Biz sonunda başaramayınca oradan kaçtık. Buperişanlığımızdan ve kaçışımızdan onun haberi bile olmadı. Para istemeye bilegitmedik bu sebeple. Biz hayatı olumsuzluklara rağmen güzelleştirmesini bilirdik.Çocukluk orada öylece kaldı. HIkmetÇalapkulu bizden küçüktü. Beraber 1969yılında haccagittik. Sapanca, Yeniköy'de tou olarak askerlikyaptım. Sonra Suadiye'de askerliğimi devam ettirdim. Yani toplam 45 ay askerlik yapmış oldum. Yüzmesini bilmezdim ama
denizlerde askerlikyaptım." Bu anlatılanlardan sonra Mehmet Önoğlu'nun sözünü bir kez daha tekrarlamak da fayda var : "Çocukluk orada, öylece kaldı."
*** Konumuza dönelim...
Çocukların en büyüğü olan Bedrettin Binyıldırım Harp okulunu bitirdikten sonra öğretmen Hikmet Hanımla evlenerek amacına ulaştı. Evliliğin ilk yıllarından itibaren eşinin baskılarıyla ister istemez kardeşlerinden ve annesinden uzaklaşmak zorunda kaldı...
Hatice Hanım ise altı çocuğuna, kocası Öğretmen Süruri’nin yokluğunu hissettirmemek için kollarını sıvadı. Sanki o varmış gibi elleriyle kış ekmeği yapmak için büyük bir leğen içerisinde tek başına hamur yoğurdu. Bu sırada büyük kızı Fatma 13 yaşındaydı. Kocası zamanında evlerinden hiç çıkmayan ak gün dostu akrabalarını ya da dostlarını kendisine yardım etmeleri için çağırdı. Ama hiç kimse gelmedi. Bütün kapılar yüzüne kapanmıştı. Ağlayarak kızı Fatma’ya : «Baban öldükten sonra herkes bizim yüzümüze kapılarını kapadı... Kızım Allah yardımcımız olsun! Hamur kurumadan ben sana oklavayla tahta üzerinde hamur nasıl açılır öğreteyim, sen aç ben pişireyim.»
Fatma annesinin gözyaşlarını dindirmek için : «Anneciğim yeter ki sen ağlama, ben elimden ne gelirse yaparım... Kardeşlerim uyanmadan istersen hemen işe başlayalım...» dedi. Bu sırada dış kapıya elle vurulduğunu hisseden Hatice Hanım koşarak kapıyı açtı... Orta yaşlarda, başörtülü, üzerinde yeşil hırkası olan şalvarlı bir bayan içeriye girdi : «Hatice Hanım, ekmek yapmak için bir hanım aradığınızı duydum. Bu sebeple size yardımcı olmaya geldim.»
Hatice Hanım sevinçten gözyaşlarını tutamadı... Kendisi tandır başına geçti. Fatma’nın önüne bir ekmek tahtası, gelen hanımın önünde de bir diğer ekmek tahtasını koydu... Bu tahtaların altlarına kasnak ve elek konularak yükseltildi. Oklavalar yuvarlandıkça açılan yufkalar bir taraftan da pişiriliyordu. Burcu burcu ekmek kokusu etrafa yayıldı. Bir saat sonra, gelen hanım tandır başına geçti. Hatice Hanım’la yer değiştirmişlerdi. Fazla sürmemişti. Yufkalar üst üste yığılmış ve iş bitmişti.
Hatice Hanım sevincinden ağlayarak gelen hanıma para ve yiyecekler vermek için kilere indi. Büyük kızı Fatma’ya seslendi : «Bize yardıma gelen hanımı sakın bırakma... Ben gelinceye kadar gitmesin kızım... Ben geliyorum!» diye bağırdı...
Hanım yukarıya giderken Fatma da onunla konuşuyordu : «Teyze annem senin beklemeni istiyor... »
Tam kapıyı açtıkları sırada Hatice Hanım elindekiyiyeceklerleyetişti... «Hanım siz nerede oturuyorsunuz?» diye sordu. Hanım : «Hatice Hanımşu ilerde Hüsniye Hanım’ın evinin karşısında oturuyorum... Ben bir şey istemek için gelmedim. Yani Allah rızası için geldim...» dedi.
Hatice Hanım ayakkabılarınıgiydi. Hanım dışarıçıkarken elindekilerle o da çıktı... Kadınupuzun vegenişKaraca Mahallesinde kaşlagöz arasında ortadan kaybolmuştu. Elindeki eşyalarla koşarak Hüsniye Hanım’ın evinegitti. Evinin karşısında hiçev yoktu. Hüsniye Hanım’ın kapısınıçHanım kapıyı açaraldı. Hüsniye açmaz, Hatice Hanım’ı karşısındagörünceşaşırmıştı : «Hayır ola! Oldukça telaşlısın... Ellerindekiler de ne? Bir şey mi oldu Hatice Hanım?» diye sordu.
Hatice Hanım başından geçenleri anlattı : «Çok zor durumdaydım... Fatma’yla işe başladık... Gözyaşlarımı tutamıyordum. Derken kapımızçalındı... Bir kadın «Size ekmekyapmak içinyardımageldim» dedi. İçeri buyur ettim. İşpaylaşımı derken işbitti. Sonra ben telaşla bu hanıma ikramda bulunmak için kileregirdim. Tam kapıdan çıkacağbu kadın sizin evin karımız sırada bana şısında evinin olduğunu, söyledi. Sonra kaşla göz arasında kayboldu...» dedi. Elimde ona vermek istediğim eşyalarla buraya geldim.
Hüsniye Hanım : «Bizim evin karşısında sadece biryatır var... Yani bir evliya... Sen zor durumda olduğun için o sana yardıma gelmiş olabilir Hatice Hanım...» dedi.
Gerek Hatice Hanım, gerekse Hüsniye Hanım o an gözyaşlarını tutamadılar ve birbirlerine sarıldılar.
Hatice Hanım “ne olur ne olmaz diye” hepsi küçük olan çocuklarını düşünerek elindeki eşyalarla evine döndü.
Fatma annesine sordu : «Anneciğim neden elindekileri vermedin?» Hatice Hanım: «Kızım, bize yardıma gelen Hüsniye Hanım’ların karşısında bulunan evliya imiş... Duadan başka ona verebileceğimiz bir şey var mı?
Günümüzde özden kopukluklar ve kâlpbozulmaları nedeniyle böyle manevi yakınlaşmaları görmek oldukça zorlaştı? Bir bakın çevrenize değerlerimize ait ne kaldı?
Bor, 03 Nisan 2016
¤
Not : Bu yazım ve resimlerim izinsiz yayınlanamaz. Önemle duyurulur.
  • Univers Univers
  • Ebooks Ebooks
  • Livres audio Livres audio
  • Presse Presse
  • Podcasts Podcasts
  • BD BD
  • Documents Documents