Üzeyir Lokman ÇAYCI :  NE ÖĞRENCİ, NE DE ÖĞRETMEN KALDI BİZİM SINIFLARDA
2 pages
Turkish

Üzeyir Lokman ÇAYCI : NE ÖĞRENCİ, NE DE ÖĞRETMEN KALDI BİZİM SINIFLARDA

-

Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres
2 pages
Turkish
Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres

Description

NE ÖĞRENCİ, NE DE ÖĞRETMEN KALDI BİZİM SINIFLARDA Üzeyir Lokman ÇAYCI Plansız, programsız, geleceğe problem taşıyan bir siyasetin, içlerini boşalttığı bir eğitim sisteminin ve üretim,tüketim bozukluklarının kurbanları ne yazık ki henüz farkedilmiyor... İçinde bulunduğumuz zamanın, siyasetle makyajlanmış, irtica ile yontulmuş öğretmeni( ?!

Informations

Publié par
Publié le 05 avril 2020
Nombre de lectures 15
Langue Turkish

Extrait

NE ÖĞRENCİ, NE DE ÖĞRETMEN KALDI BİZİM SINIFLARDA
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Plansız, programsız, geleceğe problem taşıyan bir siyasetin, içlerini boşalttığı bir eğitim sisteminin ve üretim,tüketim bozukluklarının kurbanları ne yazık ki henüz farkedilmiyor...
İçinde bulunduğumuz zamanın, siyasetle makyajlanmış, irtica ile yontulmuş öğretmeni( ?!), elinde bir sopayla ve ihtiraslarıyla boş bir sınıfa giriyor. Vefa eriten, iç karışıklıklar türeten bir öğretmen...
Atatürk’süz, bayraksız, niteliksiz, kalemsiz, deftersiz, öğrencisiz bir sınıf... Öğretmeni hiçbir işe yaramayan, aksine çevreye güvensizlik saçan belirsizliğıyle, sıraların ses
vermediği, yazı tahtasının suskun kaldığı, pencerelerin hayata açılan yüzünde geçmişi örten bir ışıksızlık, karanlık gibi… Olumsuzluklara ses çıkaramayan bir benlik, haksızlığa baş kaldıramayan mertlikten bahsediyorum.
Korkunun kuşattığı kalabalıklara sesleniyorum. Annelerin ağıt yaktığı, babaların acı taşımaktan yorulduğu bir şehirden esen rüzgarların dokunduğu ağaçlar hep birlikte hüzne yelpazeleniyorlar. İstasyon pakında İngilizce, Fransızca dersler veren Bayım’ı, yani Burhanettin Erdem’i ben bütun halleriyle unutamadım. Ömer Ünayık yok orada. Yüksel Turhal’ı arıyoruz... Müdürümüz Ali Dokucu’nun öldüğünü okuyoruz gazetelerden… Muhittin Çeşit bakışlı, Nihat Tuğrul heybetinde, Hasan Koçyiğit kıymetinde dostluklar şiirleşiyorlar sayfalarımda… Beden Eğitimi Öğretmenimiz Sever Yıldızçelik’in çelik bakışları ekrandan ekrana taşınıyor. Yaşar Opsar, Akın Kavak, Rasim Argun, yorgun bir şehrin hatıralarında dolaşıyorlar. Nazire Közer coğrafyaca, Talat Gün, Erol Şeran ve Oktay Çağlar gibi bütün öğretmenlerimiz edebiyatça çiçekleşiyorlar dağarcıklarımızda… Yarınlar yeşil, mavi, sarı değil… morlaşmış yüzler gibi simsiyah, ayakaltlarında… Ecdadını unutan, saygınlığını yitirmiş, yapılan iyilikleri unutan, saplantıları kişiliklerine iyice işlemiş olan evlâtlarıyla… Okçu Dağı suskun, mezardakiler gibi…
Merhamet beklentisiyle güneşe sarılıyor Ayşe Ana… Yıllarca şehit oğlunun resmi üzerine kapanarak gözyaşlarını döken Fatma Nine gelmemesine uzaklara gidiyor oğlu gibi… Tandır başında kış ekmeklerine sarıyor umutlarını Dürdane Bacı… Acılarını, kederlerini katık ederek…
Zaman zaman kibrin, gururun gölgeleri törenle geçip gidiyorlar Bor İstasyon Caddesi’nden… «Bunlar nedir, kimdir, başımıza gelenler nedendir?» diye soran da yok, düşünen de görünmüyor içimizde... Kendilerini harmanlayan Mustafalar yanıyorlar ateşlerin içlerinde... Zeynepler ambalajlanıyorlar türlü türlü biçimlerde... Sini başları, tokuç sesleri, o sevimli sahur çalgıları, insanların yüreklerinde manevi hazlar bırakan ve yüzyılları hatırlatan ezan sesleri adeta zihinlerden siliniyor.
Mahallelerimizdeki çeşme başı sohbetlerini, köfterli, leblebili, fıstıkiçili, komşularla şenledirilen dostlukları... Sokaklarımızdan geçen at arabalarını, ayakkabı boyacısı dost yüzleri, «ne verirsiniz elinizle, o gider sizinle diyen» o güzel insanları görür gibi oluyorum çoğu zaman...
Birbirlerini güler yüzle karşılayan arkadaşlıklar... Hemşehrilikler... Komşuluklar...
Dost bahçesinin gülleri...
İçinde bulunduğumuz zamanın, siyasetle makyajlanmış, irtica ile yontulmuş öğretmeni( ?!), elinde bir sopayla ve ihtiraslarıyla boş bir sınıfa giriyor. Vefa eriten, iç karışıklıklar türeten bir öğretmen... Atatürk’süz, bayraksız, niteliksiz, kalemsiz, deftersiz, öğrencisiz bir sınıf... Öğretmeni hiçbir işe yaramayan, aksine çevreye güvensizlik saçan belirsizliğıyle, sıraların ses vermediği, yazı tahtasının suskun kaldığı, pencerelerin hayata açılan yüzünde geçmişi örten bir ışıksızlık, karanlık gibi…
Bor, 11 Ocak 2009
  • Univers Univers
  • Ebooks Ebooks
  • Livres audio Livres audio
  • Presse Presse
  • Podcasts Podcasts
  • BD BD
  • Documents Documents