Üzeyir Lokman ÇAYCI :  Kral Boş
9 pages
Turkish

Üzeyir Lokman ÇAYCI : Kral Boş

-

Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres
9 pages
Turkish
Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres

Description

Tiyatro Kral Boş Üzeyir Lokman ÇAYCI Oyuncular : Kral Boş Hayal, Kral Boş’un içindeki hayal Bilge Han, bilim adamı Sorgun, eğitimci Kaypak, Saray sözcüsü Yavşak, istihbaratçı Yelpazeli kızlar Hakim Adil, adalet danışmanı Muhafızlar Halk Ajanlar 1. Amka Birleşik Devletleri Temsilcisi 2. Amka Birleşik Devletleri Temsilcisi Vali Fatih Bey Saray hizmetkârları Gülbahçe Sarayı’nın ortasında bir havuz… Çiçekler, heykeller, kaya parçaları, taş dikitler… Sağ ve sol tarafta, iki katlı birbirleriyle bitişik binalar ve pencereler. Karşı tarafta sarayın bahçeye açılan ve Kral Boş’un tahtıyla girip çıkarıldığı büyük bir kapı. Üst katta, bu kapının sağında Kral Boş’a ait, solunda ise Bilge Han’a ait oldukça büyük pencereler. Kral Boş zaman zaman buradan bahçede bulunanlara hitap etmektedir. Bilge Han da onun iğreti ve tutarsız hallerini bulunduğu yerden eleştirmektedir. Yaz günü, Kral Boş’un tekerlekli yürüyen işlemeli altından tahtı sarayın çevresinde arkadan iki muhafız tarafından itilerek havuzun çevresinde gezdirilmektedir. Kral Boş’un üzerinde altın iplerle işlenmiş bir kaftan, aynı şekilde pantalonu, ucu yukarıya doğru kıvrık altından bir yemenisi ve başında beyaz bir kavuğu vardır. Oldukça güzel, giysileriyle cilve yapan iki kız tahtının iki tarafında devamlı olarak yelpazeleriyle ona serinlik vermektedirler.

Informations

Publié par
Publié le 03 août 2016
Nombre de lectures 32
Langue Turkish

Extrait

Tiyatro
Kral Boş
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Oyuncular :
Kral Boş Hayal, Kral Boş’un içindeki hayal Bilge Han, bilim adamı Sorgun, eğitimci Kaypak, Saray sözcüsü Yavşak, istihbaratçı Yelpazeli kızlar Hakim Adil, adalet danışmanı Muhafızlar Halk Ajanlar 1. Amka Birleşik Devletleri Temsilcisi 2. Amka Birleşik Devletleri Temsilcisi Vali Fatih Bey Saray hizmetkârları
Gülbahçe Sarayı’nın ortasında bir havuz… Çiçekler, heykeller, kaya parçaları, taş dikitler… Sağ ve sol tarafta, iki katlı birbirleriyle bitişik binalar ve pencereler. Karşı tarafta sarayın bahçeye açılan ve Kral Boş’un tahtıyla girip çıkarıldığı büyük bir kapı. Üst katta, bu kapının sağında Kral Boş’a ait, solunda ise Bilge Han’a ait oldukça büyük pencereler. Kral Boş zaman zaman buradan bahçede bulunanlara hitap etmektedir. Bilge Han da onun iğreti ve tutarsız hallerini bulunduğu yerden eleştirmektedir. Yaz günü, Kral Boş’un tekerlekli yürüyen işlemeli altından tahtı sarayın çevresinde arkadan iki muhafız tarafından itilerek havuzun çevresinde gezdirilmektedir. Kral Boş’un üzerinde altın iplerle işlenmiş bir kaftan, aynı şekilde pantalonu, ucu yukarıya doğru kıvrık altından bir yemenisi ve başında beyaz bir kavuğu vardır. Oldukça güzel, giysileriyle cilve yapan iki kız tahtının iki tarafında devamlı olarak yelpazeleriyle ona serinlik vermektedirler.
Birinci perde
(Sarayın bahçesinden kral kıyafetli insanlar gelip geçerler) Kral Boş : Subay, ilim adamı, siyasetçi, nerede vatansever varsa tutuklayın… Hayal : Ben senin içindeki sesim... Beni duy! Hırsların seni haksızlıklara sürüklemesin... Kaprislerin kralı... Bilge Han : Gözünüze kestirdiklerinizi, sizi kim eleştiriyorsa, kendinize kimi zararlı görüyorsanız… Yetkinizi kullanarak, emrinizdekilerin beyinlerini yıkayarak... Hastalıklarını, yaşlılıklarını, millete hizmet aşklarını hiç umursamadan onlardan intikamınızı alın ! Sorgun : Kimden bahsediyorsunuz efendim? Bilge Han : Vatanseverleri tutuklatmak için emir verenlerden... Çıkarları için devletin bankalarının içlerini boşaltan namuslulardan bahsediyorum. Suçsuz günahsız insanlara azap çektirenlerden... Sonra çıkıp ortaya hukuk devletinden, demokrasiden, özgürlükten, adaletten, insanlıktan, uyumdan, hoşgörüden, dinden, imandan, ahlâktan bahsedenlerden?
Bir şey yapamadıklarınıza da, meydanlarda, büyük salonlarda avazınız çıktığı kadar bağırarak seslenin! Onlara tertipler yapın, iftiralar atın, akıl almaz sözlerle ve İhtilalciliklerle suçlayın! Onları kıskıvrak ele geçirmek, tesirsiz kılmak, zindanlarda çürütmek için gece yarısı kanunları çıkarın! İtibarlarını sıfıra indirin... Kral Boş : Ben bunlardan korkuyorum. Beni alaşağı edecekler! Subay, ilim adamı, siyasetçi, ne kadar vatansever varsa bir saniye dahi vakit kaybetmeden tutuklayın! Hayal : «Millet fakirleşmiş, ülkede ahlâken, hukuken, iktisaden kriz varmış, fabrikalar kapanıyormuş... İş yerlerine kara kilitler vuruluyormuş... » bunları hiç önemsemiyorsun! Bilge Han : Yeni gündemler oluşturun… Barby bebeklerini gündeme getirin… Halkı bunlarla uyutun. Kendinize ayarlarak söyleyin analarımızın tekerlemelerini : Evimizin önünde koskocaman bir hindi Uyusunlar… büyüsünler benim uyuşuk halkım ninni Bizim haksızlıklarımızı görmesinler... farketmesinler Sağa sola sapmadan tıpış tıpış sadece kendi güzergâhlarında yürüsünler ninni Komşuların evlerinden Halil Efendi’nin cebinden bir şeylerini yürütenler kimdi bilmesinler hiç ? Uyusunlar… büyüsünler benim enayi halkım ninni Tıpış tıpış yürüsünler ninni...
Sorgun : Ama siz kendi kendinize konuşuyorsunuz. Kral Boş hep kendi tekerlemelerini ya da korkularını dillendiriyor. Birisi çürük domates atar korkusuyla halkın karşısına da çıkamıyor... Çoğu zaman saraydakilerden çekiniyor, bizi dahi öcü gibi görüyor. Ellerinde yetkileri varken halktan korkanlar inançlı olamazlar! Kaypak : (Arkasında bulunan iki muhafızla rap rap rap rap diye sesler çıkararak Kral Boş’un yanına gelir, üçü birden hazır ol vaziyetinde selam verirler. Üzerlerinde askeri elbiseleri ve silahları vardır.) Efendim Amka Birleşik Devletlerinden iki temsilci sizinle görüşmek istiyorlar. Şu an sarayımızın dış kapısı önünde davetinizibeklemektedirler. Kral Boş : Buyur edin… Daha fazla bekletmeyin… Saygı gösterin onlara! Taltiflerde bulunun… Huzuruma rahatça gelmelerini sağlayın... (Kaypak ve arkasında bulunan iki muhafız rap rap rap rap diye sesler çıkararak Kral Boş’a birlikte selam vererek oradan uzaklaşırlar. Kısa süre sonra aynı şekilde iki temsilciyle gelirler. 1. Amka Birleşik Devletleri Temsilcisi ve 2. Amka Birleşik Devletleri Temsilcisi, siyah takım elbiseleri, siyah gözlükleri, siyah fötr şapkaları ile dikkatleri çekerler. İkisi aynı anda selam verirler. Onlardan biri Kral Boş’a yaklaşır ve kulağına eğilerek fısıltı halinde bir şeyler söyler. Kral Boş «evet» dercesine başını sallar. 2. Amka Birleşik Devletleri Temsilcisi elindeki dosyadan birer sayfa çıkarır ve dosyanın üzerine koyarak bir kalemle bilikte Kral Boş’a doğru uzatır. O verilen evrağı okumadan imzalar. İki temsilci bir zafer edasıyla önce birbirlerine gülümseyerek bakarlar. Sonra Kral Boş’a selam verdikten sonra rap rap rap rap diye sesler çıkararak iki muhafız ve Kaypak oradan uzaklaşırlar)
Bilge Han : Sömürgeci ülkelerin güdümüne girenler, halkın malını yiyenler, insanlara zulmedenler, hırsızlık ve haksızlık yapanlar, ya da yapılmasına göz yumanlar, kim olurlarsa olsunlar huzurlu olamazlar. Her an için birilerinin kendilerine dokunacaklarını, devlet güçlerinin kendilerini sorgulayacaklarını düşünerek bu yönde kimden çekiniyor ve korkuyorlarsa onlara karşı savaş açarlar. Yani her şey benim emrimde olsun ve beni hiç kimse sorgulamasın gibi sınırsız isteklerle yaşarlar. Sorgun : Bu mümkün mü?
Bilge Han : Elbette mümkün değil! Bir taraftan kendi vicdanlarıyla, diğer taraftan kusurlarıyla bu tür insanlar kendilerini köşeye sıkışmış hissederler. Yani yığınlaşan hatalar altında ezilirler. Bu kendisini yönetemeyen adam sırf kendisini eleştiriyorlar diye seçkin insanları ve teröristlerle mücadele eden kahraman subaylarımızı tutuklatmakla kalmamıştır. Onlarla ilgili gizli kalması gereken kişisel bilgilerin ve sırların yabancı güçlerin ellerine teslim edilmesine de sebep olmuştur. Yarın bir gün düşman güçler elde ettikleri bu bilgileri ülkemiz aleyhine kullanmak isteyecekler ve ülkemizde kargaşalıklar çıkarılması için bütün çirkin yolları deneyeceklerdir.
Kral Boş : Ben bunlardan korkuyorum. Hergün endişelerim devleşiyor... Şüpheler altında eziliyorum... Beni alaşağı etmelerinden önce, onlara karşı tedbirimi almalıyım! Subay, ilim adamı, siyasetçi, doktor, hakim ne kadar vatansever varsa konuşmalarını izleyin, bir saniye dahi vakit kaybetmeden tutuklayın! Hayal : Ajanlardan, işgalcilerden ; katillerden korkma, ülkemizin güzide evlâtlarından kork! Bu kabul edilecek bir şey değil… Siz ömrünüzü hep boş şeylerle geçirdiniz... Benlik saplantılarınız sizin ileriye adım atmanızı hep engelledi. Güzellikler üretmediğiniz gibi başkalarının güzellikler üretmelerini de engellediniz... Yuh olsun size! Bilge Han : Çin oyuncakları dağıttığınız çocuklara, prinç helva, kömür, makarna ile kandırdığınız insanlara, sadaka ile aşağıladığınız yoksullara siz hâlâ halkım diyorsanız, yazıklar olsun size. Asıl alçalan onlar değil… sizsiniz sayın Kral Boş… Ben sizin yerinizde olsam, koltuğu değil, sarayı değil, başkenti değil, ülkeyi değil, dünyayı terkederdim…Biliniz ki hayat ölmeye değer, fakat zavallı bir hale düşmeye değmez! Kral Boş : Ben bunlardan korkuyorum. Hergün endişelerim devleşiyor... Şüpheler altında eziliyorum... Onların beni takip ettiklerine dair korkular çevremi kuşattı. Alnımın ortasına süngü uçlarının dokunduğunu hisseder gibiyim... Beni alaşağı etmeden önce, onlara karşı tedbirimi almalıyım! Subay, ilim adamı, siyasetçi, doktor, hakim, kasap, polis, öğretmen ne kadar vatansever varsa bir saniye dahi vakit kaybetmeden tutuklayın! Okulları satın... Kışlalara iş merkezleri yaptırın... Hastaneleri kiraya verin, kütüphaneleri kapatın! Gezim gezim gezdirin hastaları, özürlüleri eğitimsiz ve ilgisiz bırakın... Hayal : Herhalde unuttunuz, ya da gözlerinizden kaçtılar... Atlar, itler, kuşlar, kediler, inekler için de bir şeyler söyleyin sevgili Kral Boş!? Bakıyorum, her an kendi dışınızda geziniyorsunuz? Sorgun : Efendim Kral Boş’la ilgili olarak zaman zaman sert konuşuyorsunuz? Bunun sebebi nedir? Ben de sizin gibi bazan haykırmak istiyorum. Bilge Han : Onu kompleksleri yönetiyor… Kendi iradesiyle hareket ettiğini ve milletle ilgili olumlu düşünceler taşıdığını hiç görmedim. Onu bulunduğu makama dış güçler getirdiler. Buradan da yine o güçler götürecekler. O bunun sezgisini taşıdığı için korku içerisinde. Sorgun : Pekiyi size oldukça saygı göstermesinin sebebi nedir? Bilge Han : Ben ilmimle hareket eden biriyim. O ALLAH’la (C.C.) ve milletle ilişkilerimin mükemmelliğini biliyor. Manevi tecrübelerimle onun kalbinden geçenleri adeta okuyorum. Yani o korktuğu için bana saygı gösteriyor. Önündeki perdelerle hata yapıyor, ben ise önümdeki perdeleri indirerek onu irdeliyorum. Bir insan geçmişiyle anılır, hizmetleriyle saygı görür, ilmiyle olgunlaşır, inancıyla hatalardan kaçar, samimiyetiyle değer kazanır. Geçmişi karanlık, hizmet duygusu olmayan, cahil, inançsız ve samimiyetsiz kişiler korkular içinde yaşarlar. Etrafa da dehşet saçarlar.
Kral Boş : Ben bunlardan korkuyorum. Hergün endişelerim devleşiyor... Şüpheler altında eziliyorum... Onların beni takip ettiklerine dair korkular çevremi kuşattı. Alnımın ortasına süngü uçlarının dokunduğunu hisseder gibiyim... Beni alaşağı etmeden önce, onlara karşı tedbirimi almalıyım! Subay, ilim adamı, siyasetçi, doktor, hakim, kasap, polis, öğretmen, öğrenci, mezarcı, ne kadar vatansever varsa bir saniye dahi vakit kaybetmeden tutuklayın!
İkinci perde
(Uzaktan siyah takım elbiseleri bulunan, fötr şapkalı Amka Birleşik Devletleri ajanlarıyla el kol işareti yaparak konuştukları görülür)
Kral Boş üst kattaki pencereden tahtında oturarak saray avlusuna bakmaktadır. Üzerinde altın iplerle işlemeli bir kaftan, aynı şekilde pantalonu ve ucu yukarıya doğru kıvrık altından bir yemeni, başında beyaz bir kavuk bulunmaktadır. Oldukça güzel, giysileriyle cilve yapan iki kız, Kral Boş’un tahtının iki tarafında devamlı yelpazeleriyle ona serinlik vermektedirler.
Kral Boş : Geceleri uyuyamıyorum... Gündüzler bana acı çektiriyor. İftiralar edin, bir şeyler uydurun, sahte imzalar atın, suçlar yamayın, gerekirse kaza süsü vererek ortadan kaldırın. Ne kadar vatansever varsa tutuklayın. Gazetelerde teşhir edin… Göz açtırmayın onlara. Analarından doğduklarına pişman edin… Bilge Han : Olayların ve kargaşalıkların arkasına saklanarak daha ne kadar ayakta kalacaksınız ? Ne olur ne olmaz yanınızda her zaman bir suçlu torbası bulundurun. Acılarla şenlendirin ortalığı. Kondurun telgrafın tellerine baykuşları ! Sorgun : Efendim Kral Boş, tuhaf halleriyle bana ülkemiz adına endişe veriyor. Bilge Han : Bu tür insanları, ancak, açlık, hastalık ve ölüm anlarında merhametli görürsünüz. Diğer zamanlarında karşılarında konuşmanız mümkün olamaz. Yani asla size konuşma fırsatı vermezler! Bir zamanlar eğitim görürken hocam yanıma geldi oturdu. Bana : ALLAH’a (C.C.) bağlı olanlar oldukça mütevazi olurlar. Kin ve öfke onların dünyalarına asla giremez. Onları ayak ayak üstüne atarak otururken asla göremezsiniz. Bu türlü davranışları, büyüklenme, böbürlenme kabul ederler. Yaradanın ve kullarının bu şekilde aşağılandığına inanırlar. Kral Boş’a bak her nerede bulunursa bulunsun ayak ayak üstüne atarken görürsün. Bu tür insanlar, oldukça bencil, çıkarcı, ALLAH’tan (C.C.) ve milletten kopuk insanlardır. Sorgun : Çok güzel ifade ettiniz. Ben onu sık sık bu şeklide görmeme rağmen bunları hiç düşünmemiştim... Bilge Han : Kendi hal ve hareketlerini kontrol edenlerin havadan havaya girme gibi saplantıları olamaz. Sevgi, saygı, hoşgörü, merhamet asil kalplerde gelişir, anlam ve değer kazanır. Zalim anne çocuğunu cimcikler, gafil baba başka kadınlarla ilişki kurarak yuvasını yıkar, anlayışsız komşu komşusuna huzur vermez, hayırsız kedi yavrusunu yer... Sorgun : Bütün bu açıklamalardan sonra ifade etmek istediğiniz nedir? Bilge Han : İyi bir devlet adamı, bir hükümdar, kaprisleriyle hareket etmez. Kusurları ve eksiklikleri varsa bu görevlere talip olamazlar. Kendi iradeleriyle hareket etmeyenler her zaman hata yaparlar. Bu tür kişiler kendilerini ve ülkelerini de her an için olumsuzluğa götürecek kararlara imza atabilirler. Geri plandaki gafletlerini ürettikleri korkularla gizlemeye çalışırlar. Siz bunları sadece korkularıyla tanırsınız.
Sorgun : Bu tür insanlara bir söz söylemek gerekirse siz öz olarak neleri tavsiye edersiniz? Bilge Han : Ben bu tür insanlara : «Git çiçekleri seyret, çocukları sev... Yaşlıların ellerini öp. Hastaları ziyaret et, özürlülerin hal ve hatırlarını sor, kedilere, köpeklere zulüm yapanlar var mı ? araştır… İnsanların yaşadıkları çevreleri irdele, mutluluklarını, problemlerini, sıkıntılarını gözlemle. Kazaları, afetleri, olayları, sebepleriyle yerlerinde incele. Açları, yoksulları, mağdurları, dulları, kimsesizleri, itilmişleri-kakılmışları tespit et ve onlara acilen gereken ilgiyi göster! Mezarlıklarda dolaş!» şeklinde tavsiyelerde ve telkinlerde bulunmak isterim. Sorgun : Efendim, ülkemizde eğitim kurumlarımız çöktü. İnsanlarımız boşlukta, esrarengiz insanlar ülkemize serbestçe girip çıkıyorlar. Cinayetler, olaylar, kazalar arttı. Aileler parçalanıyor. Ülkemiz insanları Kral Boşa bağlı olanlar, karşıt olanlar diye ikiye bölündüler. Senin ve benim gibi insanlar etkisizleştirilirken ehli olmayan insanlar önemli görevlere getirildiler. Şehirlerimiz, ormanlarımız, zenginliklerimiz ve duygularımız yağmalanıyor. Bilge Han : Danışmanları alim ya da vatansever olmayan yöneticilerin öğütçüleri zalimlerden veya hainlerden olur. Ehli olmayan bir kişiyi kral, bakan, müsteşar, genel müdür, vali, kaymakam, belediye başkanı, muhtar ya da imam yaparsanız, kalkınmadan, huzurdan, eğitimden, adaletten, güvenden, hürriyetten, demokrasiden, inançtan, dürüstlükten bahsedemezsiniz. Partizanlık, ayırımcılık ve bölücülük gibi bir milleti çökerten unsurlar gelişir ; hatalar, ihmaller ve tahripler artar ; bilgisizlikler, belirsizlikler ve karamsarlıklar yaygınlaşır… Dürüstlük, güven, dayanışma ve samimiyet ortadan kalkar. Kazalar,afetler, seller insanların hayatlarını felç eder, cinayetler, hastalıklar ve kötü alışkanlıklar milleti tehdit eder… Sorgun : Tersanelerdeki ölümleri, çöken yolları ve binaları, tren kazalarını, yağmur sularının kontrol edilememesini, hastanelerdeki çocuk ölümlerini, eğitimdeki olumsuz yansımaları bu açıklamalarınıza örnek olarak gösterebilir miyiz ? Bilge Han : Elbette. Ama sorunlar bunlarla sınırlı değil. Bize gelen binlerce dosyaya bakan mı var sanki? Adeta dağlaşan problem yığınları altında ezilen zadece Kral Boş ve tayfası değil, milletimizin ve ülkemizin geleceği de tehdit altındadır. Kaypak : (Arkasında bulunan iki muhafızla rap rap rap rap diye sesler çıkararak Kral Boş’un yanına gelir, üçü birden hazır ol vaziyetinde selam verirler. Üzerinde askeri elbise vardır. Silahlıdır) Efendim Kuzey ilimizin valisi sizinle görüşmek istiyor. Şu an sarayımızın dış kapısı önünde emirlerinizi beklemektedir. Kral Boş : (Umursamaz bir ifadeyle) Getirin… Ne yumurtlayacaksa? (Kaypak ve arkasında bulunan iki muhafız rap rap rap rap diye sesler çıkararak Kral Boş’a selam vermek suretiyle oradan uzaklaşırlar. Kısa süre sonra aynı şekilde Vali Fatih Bey ile gelirler) Kral Boş : (Yüzünü buruşturarak, aşağılayıcı bir şekilde) Derdin ne ? Ta Kuzey vilayetimizden gelecek kadar bir probleminiz mi var ? Vali Fatih Bey : Efendim, ülkemizde ajanlar at koşturuyor. Bölgemizde olaylar arttı. Her kışkırtmanın arkasından ajanlar çıkıyor. Kral Boş : Ta buraya bu tür şikayetler için mi geldin? Vali Fatih Bey : Efendim, bir kaç kişiyi yakaladık… Ülkemize çok büyük zararlar verdiklerini, süikastlara, cinayetlere, hatta uçaklarımızın düşürülmesine sebep olduklarını şahit ve belgelerle tespit ettik. Ama onları, sizi, içişleri ve adalet bakanlarını referans gösterdikleri için serbest bırakmak zorunda kaldık. Daha sonra da içişleri bakanımızın imzasıyla bana (cebinden resmi bir evrak çıkararak) misafir Amka Birleşik Devletleri görevlilerini mağdur ve taciz ettiğim ileri sürülerek açığa alındığımı ifade eden bu yazı gönderildi.
Kral Boş : Aferin içişleri bakanına ! Sen hangi cesaretle bizim Amka Birleşik Devletleri’ne eş başkan olduğumuzu görmezlikten geliyorsun ? Vali Fatih Bey : Efendim vatanımızı savunmak, devletimizi korumak, milletimizi sevmek suç mu ? Sonra bizi, çoluk çocuğumuzla bu yaşımızdan sonra aç mı birakacaksınız ? Kral Boş : Evet vatanı savunmak, devleti korumak, milleti sevmek suç ! Sonra «ha hı evet... » demek varken bu işleri yapmak ya da vatanı, milleti savunmak sana mı düştü? Korkmayın aç kalmazsınız… Çoluk çocuğunuzla gidin dağlara ot yayılın… (Bağırarak) Şu utanmaza bakın… korktuğum adamlardan biri ta burnumun dibine kadar geldi… (Ayağa kalkar, elindeki bastonuyla işaret ederek) İşte ben bunlardan korkuyorum. Hergün endişelerimi devleştiren bunlar... Alnımın ortasına süngü uçlarının dokunduğunu hissettirenlerden biri de bu!... Beni alaşağı etmelerinden önce, bunlara karşı tedbirimi almalıyım! Subay, ilim adamı, siyasetçi, doktor, hakim, kasap, polis, öğretmen, öğrenci, mezarcı, vali ne kadar vatansever varsa bir saniye dahi vakit kaybetmeden tutuklayın! Muhafızlar götürün bu adamı! Çullanın üzerine... Gerekirse kaza süsü vererek ortadan kaldırın! Hayal : (İki elini yukarı kaldırarak) Çüşşş!... Fazla ileri gittin salak! Asıl tutuklanacak kişi sensin... Sana Peygamberimiz (S.A.) sözüyle bir hatırlatma yapayım : «Vatan sevgisi imandandır.» Helal olsun Vali Fatih Bey’e! (Muhafızlar önce Vali Fatih Bey’in üzerine çullanırlar. Sonra apar topar götürürler… Zil (*) sesiyle perde kapanır)
Üçüncü perde
Bilge Han : Bir zamanlar Bor’da Bıyıkzade Hoca adıyla anılan bir zat vardı. Benim de yakından tanıdığım bu kişinin marangozlar çarşısının girişinde bir dükkanı vardı. Orada sadece Antakya sabunları satardı. Bu kişiyi ziyaret edenler satın aldıkları burcu burcu kokan sabunlarla bedenlerini, öğüt ve sözleriyle de kalplerini temizlerlerdi. İlçede yaşayanlardan Fikri Efendi evine gece yarısı giren hırsızları, polisle, yargıyla yakalattırmayı başaramayınca üzüntüye kapılır. Bir gün on yaşındaki oğluyla oradan geçerken Bıyıkzade Hoca onu çağırır : Ne o Fikri oğlum, bir kaç gündür uzaktan senin oldukça üzgün olduğunu görüyorum. Her şeyin bir çaresi var... Sen inançlı bir insansın ! der. Fikri Efendi de :« Geçen gün evimizden hırsızlar bakır kazanlarımızı, leğenlerimizi çaldılar. » cevabını verir... Bıyıkzade Hoca, önce dünyayı ve insanları tarif eder. Sonra ona aralıksız okuması için bir dua verir. O denileni yapar. Kırkıncı gece çaldıkları eşyaları hırsızlar evine getirip bırakırırlar. Çalanlar da çok geçmeden birer birer helâk olurlar. Yani burada Bıyıkzade Hoca Fikri Efendi’nin derdine çare olacak bir tavsiyede bulunur. O da bu tavsiyeyi harfiyyen yerine getirir. Hırsızları heba, Fikri Efendi’yi memnun eden dualardan ya da duaların ulaştığı makamdan Kralların haberleri olur mu? Olamaz… Onların dünyalarına ne Fikri Efendi ne Bıyıkzade Hoca ne de yaratıcı giremez… Paralar, gemicikler, etraflarında fır dönen dalkavuklar varken onlar asla gerçekleri de göremezler. ALLAH’ın kanunları krallara, fıravunlara, zalimlere hiç bir zaman fırsat vermez! Yüzüstü yere kapar onları… İflah olmazlar. «Sizin korkularınızdan, korktuğunuz insanların haberleri yok!» da diyemezsiniz onlara.
(Kral parmaklarıyla ıslık çalar. Saray erkanı ve hizmetkârlar koşarak gelirler. Her biri hazırol vaziyetine geçerek tekmil verirler... )
Doktor : Ben saray doktoru Rasim, kendinizi iyi hissetmediğiniz zaman bana bir ıslık yeter... Bitki özlerinden, hayvan gözlerinden yaptığım şifa veren ilaçlarımla emrinizdeyim. Dişçi : Ben Diş Doktorunuz Kazım, bir probleminiz varsa kerpetenimle, pensemle huzurlarınızdayım efendim. Aşçı : Ben saray aşçısı Hazım, ağzınızı, midenizi, bağırsaklarını rahatlatacak türlü türlü yiyecekler ve içeceklerle emrinizdeyim efendim. Masajcı : Ben saray masajcısı Nazım, omuzlarızı, sırtınızı, ayaklarınızı dinlendirecek masajlar için hizmetinizdeyim efendim! Kalaycı : Ben saray kalaycısı Asım, iyi çalkalarım, güzel kıvırırım, kap kacaklarınızı dilediğiniz gibi parlatır, istediğiniz gibi oynatırım... Mezarcı : Emredin bir insan boyu hazırlayayım mezarı... Şekil vereyim, isim yazayım, dilediğiniz gibi kazayım... Kasap : Ben saray kasabı Kasım, emredin hayvanları bacaklarından asayım... emredin kelleleri pişirerek sırıttırayım! Berber : Ben saray berberi Masum, emredin çekeyim usturamı, dilediğiniz gibi kazıyayım... Size güzel anlar yaşatmak için ottan boktan konuşayım. Çaycı : Ben saray çaycısı Mahsun, emredin efendimiz çayınız, şekerli, kokulu, taze, demli olsun! Ayakkabıcı : Ben saray ayakkabıcısı Tahsin, altın, gümüş, elmas işlemeli halis köselelerden şekillendirdiğim, el emeğim, göz nurumla hazırladığım, ayakkabı, terlik takunya ve çarıklarla emrinizdeyim efendim... Terzi : Ben terziniz Aysun, bir bayan olarak, titiz, hassas altın, gümüş iplerle ve işlemelerle hazırladığım, cepken, entari, pantolon, donlarla hizmetinizdeyim efendim. Şair : Ben saray şairi Yasin, içinde bulunduğunuz sıkıntılı anları dağıtmak ve duygularımla katkılarda bulunmak için yedi gün üzerine yedi gün, yirmi dört saat üzerine yirmi dört saat emrinizdeyim... Siyaset danışmanı : (iki gözü görmeyen bir adam bastonuyla öne Karl Boş’a yaklaşır) Efendim ben siyaset danışmanınız Harun, gerek Amka Birleşik Devletleri Ajanlarına gerekse sizin ülkemizin bölünüp parçalanması yönündeki kararlı adımlarınıza destek olmak için yüce emirlerinizi bekliyorum. Siz çok yaşayın yüce halife, mukaddes padişah, saygıdeğer peygamber! Bilge Han : Neredeyse tuvalete uçakla gidecek! Avrupa’da devlet yöneticileri gerektiği zaman kendi çaylarını kendileri pişirirler... Halk gibi yaşarlar, halk gibi mağazalardan alışveriş yaparlar... Bu yüzden halkın arasına girmekten çekinmezler! Onların mütevazi hayatları vardır. Bu şekilde bir ıslıkla otuz kişiyi kendilerine hizmet için peşlerinden koşturmazlar. Kendilerini halife, padişah hatta peygamber ilan ettiren bu aşağılık adamların hırslarının veya nefislerinin halifeleri, padişahları; peygamberleri ve kralları olduklarını açık seçik görüyoruz.
(Kral Boş rahatsızlanır, doktorlar etrafındadır. Sarayın bahçesinden kral kıyafetli insanlar gelip geçerler. Gürültüler arasında «Kral hasta» sesleri duyulur) Kral Boş : Neyim var benim? Ellerim, ayaklarım titriyor... Gözlerim görmüyor. Doktorlar (hepsi birden) : Efendim sizi tedavi edecek doktorların doktorları profesörleri siz emir vererek bir hiç uğruna daha önce tutuklattınız? Onu ve onun gibi olanları havasız, rutubetli emniyet nezarethanelerinde ve hapishanelerinde çürüttünüz! Bazıları öldü, bazıları da ağır hasta! Kral Boş : Nefes alamıyorum... Konuştuklarınızı anlamıyorum. Söylediklerinizi duyamıyorum... Bir şeyler yapın… beni kurtarın!
Bilge Han : Hani bir ıslıkla etrafına hizmetkârlarını topluyordun? Şimdi ıslık çalacak gücü dahi kendinde bulamıyorsun... Hani halifelik, padişahlık, peygamberlik ve krallık taslıyordun? Konuşurken heybetinden adeta yer titriyordu? Ne oldu sana?
Paris, 01.08.2009
(*) Zil : Sanç, zenç, ceng
¤
16 Eylül 2011 http://www.tiyatrodunyasi.com/tag/uzeyir-lokman-cayci
  • Univers Univers
  • Ebooks Ebooks
  • Livres audio Livres audio
  • Presse Presse
  • Podcasts Podcasts
  • BD BD
  • Documents Documents