Üzeyir Lokman ÇAYCI : ŞEHİRLEŞME
6 pages
Turkish

Üzeyir Lokman ÇAYCI : ŞEHİRLEŞME

-

Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres
6 pages
Turkish
Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres

Description

ŞEHİRLEŞME Üzeyir Lokman ÇAYCI İç Mimar – Endüstri Tasarımcısı Geleceğe hazırlıklı mıyız? Edirne’deki sel felaketi ülkemizdeki politik manzaraların bir parçası olarak karşımıza çıktı. Bugüne kadar geleceğe hazırlıklı olmama gibi bir eksikliğin içerisinde kararlar alındı... Çevre şartları ihmal edildi. Doğal afetlere karşı gerekli önlemler alınmadı... Zamanında nehirlerimizParis’i besleyen Seine Nehri gibi elektrik üreten barajlara dönüştürülerek birkaç kanala ayrılmış olsalardı bugünkü felaketlerle karşılaşılmazdı. Bulgaristan’ın Türkiye’ye haber vermeden baraj kapaklarını açması ise ülkemizdeki bugünkü iktidarın komşu ülkeler tarafından önemsenmediğinin bir ifadesi... Yani haberleşme kopukluğuna sebep olan bugünkü yönetimin kendi politik duruşunu sorgulamasının gerekliliği ortaya çıkıyor. Ülke sorunlarının dışında kalmak Bu sadece komşu ülkelerle sınırlı değil... İçinde yaşadığımız Avrupa ülkelerinin bakışı da farklı değil... Tavizler, istikrarsızlık, rüşvet ve yolsuzluk söylentileri,kendi vatandaşlarıyla ilişkileri kopuk bir yönetimle ortaya konulan resimler iç açıcı değil. Kerkük’deki sorunlar, Kıbrıs’daki gerginlik gibi bir yığın olumsuz gelişmelerin sorumluluğunu üstlenmeme gibi bir başka görüntüyü ise zamanbelirginleştirecek. Bütün bunları bir kenara itip bugünkü yöneticiler çok başarılı bir çizgide olduklarını söyleyerek kendi kendilerini boş yere aldatmasınlar. İstanbul’da bu yöndeki ihmallerin başka şekilleriyle karşılaştık.

Informations

Publié par
Publié le 20 juillet 2017
Nombre de lectures 36
Langue Turkish

Extrait

ŞEHİRLEŞME
Üzeyir Lokman ÇAYCI İç Mimar – Endüstri Tasarımcısı
Geleceğe hazırlıklı mıyız?
Edirne’deki sel felaketi ülkemizdeki politik manzaraların bir parçası olarak karşımıza çıktı. Bugüne kadar geleceğe hazırlıklı olmama gibi bir eksikliğin içerisinde kararlar alındı... Çevre şartları ihmal edildi. Doğal afetlere karşı gerekli önlemler alınmadı...
Zamanında nehirlerimiz Paris’i besleyen Seine Nehri gibi elektrik üreten barajlara dönüştürülerek birkaç kanala ayrılmış olsalardı bugünkü felaketlerle karşılaşılmazdı.
Bulgaristan’ın Türkiye’ye haber vermeden baraj kapaklarını açması ise ülkemizdeki bugünkü iktidarın komşu ülkeler tarafından önemsenmediğinin bir ifadesi... Yani haberleşme kopukluğuna sebep olan bugünkü yönetimin kendi politik duruşunu sorgulamasının gerekliliği ortaya çıkıyor.
Ülke sorunlarının dışında kalmak
Bu sadece komşu ülkelerle sınırlı değil... İçinde yaşadığımız Avrupa ülkelerinin bakışı da farklı değil... Tavizler, istikrarsızlık, rüşvet ve yolsuzluk söylentileri, kendi vatandaşlarıyla ilişkileri kopuk bir yönetimle ortaya konulan resimler iç açıcı değil. Kerkük’deki sorunlar, Kıbrıs’daki gerginlik gibi bir yığın olumsuz gelişmelerin sorumluluğunu üstlenmeme gibi bir başka görüntüyü ise zaman belirginleştirecek. Bütün bunları bir kenara itip bugünkü yöneticiler çok başarılı bir çizgide olduklarını söyleyerek kendi kendilerini boş yere aldatmasınlar.
İstanbul’da bu yöndeki ihmallerin başka şekilleriyle karşılaştık. Almanya’nın herhangi bir şehrine yağmur yağsa en ufacık bir su birikintisine rastlamanız mümkün değil. Ama aynı oranda İstanbul’a yağmur yağsa her yer su altında kalıyor... İşte bizim farkımız bu. Politikacılarımız başka şeylerle uğraşıyorlar... Bu nedenle de gerçekler fark edilmiyor. Boşluğa düşürülenler
Hani ülkemizde demokrasi vardı? Birkaç kişi binlerce kişinin yaşadığı bir bölge için hangi haklarla hiçbir bilimsel araştırma yaptırmadan, bölgede yaşayanların görüşlerine başvurmadan, insanlarımızın geleceğiyle ilgili kararlar alabiliyorlar? Bulunduğu yer itibariyle Niğde Çimento Fabrikasının yıllardır çevreye ne gibi zararlar verdiğini hiç araştıran yok. Yakınındaki Kapalı Cezaevindeki kader mahkumlarının sağlık açısından ne derece tehdit altında yaşadıkları da bilinmiyor.
İzmir'in Kemalpaşa ilçesine bağlı Yiğitler köyü yakınlarında kurulan çimento fabrikasının, bölgedeki tarım arazilerine zarar vereceğini savunan köylülerin eylemi ise yine aynı duyarlılıktan kaynaklanmaktadır(04 Mart 2006).
İtalya'nın İzmir Konsolosu Michele Tommasi : Manisa bizim yatırım şehrimiz olacak
Son günlerde aynı şekilde Manisa Nifçayı Mevkii’nde Ak Ege Beton firması tarafından bir çimento fabrikası kurulacağı ifade edilmektedir (14.03.2006).
Manisa Valiliği tarafından inşasına izin verildiği ifade edilen fabrikanın gelecekte önemli ölçüde kiraz, şeftali ve üzüm üretiminin yapıldığı geniş bir bölgeyi tehdit edeceği söylentileri çevrede yayılmaktadır. Bu bağlamda kurulacağı söylenilen bu çimento fabrikasının etki alanı olarak Halilbeyli, Sinancılar, Sarılar, Bağyurdu, Yiğitler, Ören, Armutlu, A.Kızılca, Y.Kızılca, Çambel, Bozköy, İğdecik, Karaoğlanlı ve Sütçüler gibi çevredeki köyleri kapsayacağı da düşünülmektedir.
İstanbul’la ilgili müjdenin içeriği
Çok değerli Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR, 08.03.2006 tarihli yazısında “Güzel İstanbul’umuz şantiye alanı mı olacak?” başlıklı yazısında gelecekle ilgili endişelerini dile getirmektedir : “İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin, Ocak – Şubat 2006 bülteni geldi. Gönderilen bültenin 13. sayfasındaki Ulaşım Bölümünde, İstanbul’un Avrupa yakasında 60.539 metre ve Anadolu yakasında da 7961 metre uzunluğunda olmak üzere toplam 32 adet tünel için şimdilik 2 milyar dolar harcama yapılarak, İstanbul’un Trafik sorunun çözüleceği müjdesi veriliyor.” diyor ve şu soruları soruyor :
Bu tünellerin İstanbul’umuzun trafiği için çözüm olarak ortaya koyanların, “Her tünelin, yapım sonrası, trafik sorunun çözümüne olan katkı analizinin ne olacağını bilip bilmedikleri? Toplu taşıma seçeneğine karşı alternatif sayılıp sayılamayacağını içeren bir kıyaslama çalışmasının yapılıp yapılmadığı?” Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR : “Yanlış park politikası sebebiyle günümüzde trafiğin %50’lik bir randımanla çalıştığını, yollara gelişigüzel bırakılan araçlarla konutlarda çıkan yangınlara itfaiye araçları ile müdahale edilemediğini ve henüz bazı projeler tamamlanmadan yeni projelere başlamanın ise gelecek açısından İstanbul’u istenmeyen şartlara iteceğini” ifade etti.
Çukurlar
Ülkemizde sorumsuzluklardan biri de gelişigüzel yapılan yol çalışmaları ve açılan çukurlar... Tabii ki bu çukurlardan dolayı ortaya çıkan kazalara rağmen sorumsuzlukların daha önce hiçbir şey olmamış gibi artarak devam etmesi... “Avrupa’da bu tür çalışmalarda alınan tedbirler nasıl?” Hiçbir yetkili bunu araştırmaya gerek duymuyor. Olanlar ölenlere oluyor... Politik demeçlerin içinde göremiyorsunuz akıtılan gözyaşlarını... Meclisten fark edilmiyor acılar...
Şofben ölümleri
Ülkemizde şofbenler sebebiyle ölen yüzlerce kişiyle ilgili olarak şu ana kadar hangi önlemler alındı? İnşaat ruhsatlarıyla birlikte şofben sistemleri için hangi yönergeler ve kurallar yayınlandı. Ülkemizde üretilen şofbenlerin dünya standartları bakımından diğerleriyle farkı nedir?
Dr. Gündüz TEZMEN’in 06 Aralık 2000 tarihliHürriyet Gazetesi’nde şofbenlerle ilgili yaptığı açıklamalar aşağıda yer almaktadır :
Şofben zehirlenmesi
HAVALARIN soğumaya başlamasıyla basınımızda ısıtma araçlarından zehirlenmelerle ilgili haberlerin yoğunlaştığını görüyoruz. Son günlerde bu yönde en yoğun olarak, şofben kullanımı nedeniyle olan ölümleri görüyoruz. Yıllardır devam eden, “şofbenden sızan gazdan zehirlendi” şeklindeki haberler de bunlar arasında
yer alıyor. Haberin yaklaşımı bu şekilde yanlış olunca, uyarıcı etkisi ortadan kalkıyor. Yıllardır sürüp giden bu ölümler devam ediyor ve her olay gazete sayfalarında birkaç satır olarak kalıyor.
Öncelikle, tüp gaz olarak adlandırılan LPG gazının zehirli olmadığını belirtmek istiyorum. Eğer gaz sızması söz konusu olsaydı, zehirlenme yerine, yangın ve büyük bir patlama olurdu.
Bazı olaylarda gördüğünüz gibi, sızan gaz havayla karıştığı zaman, yanıcı özellik kazanıyor. Bir elektrik düğmesinin açılması sırasında oluşan minik kıvılcım bile, bu karışımın patlamasına ve yanmasına neden olur. Hiçbir kıvılcım ve ateş olmadan sızan gazın, her tarafı kapalı olan bir odayı doldurması halinde, gaz havanın yerini alacağı için, bu ortamdaki bir kişinin havasızlıktan ölmesine neden olacağı düşünülse bile, gaza katılan özel koku, uykuda olan bir kişiyi bile uyandırarak, bu sonucu önleyici olacaktır.
’’Öyleyse bu insanlar neden öldü’’ dediğinizi duyar gibi oluyorum. Bu olaylardaki ölüm nedeni, gazın yanması sırasında, banyo odasında bulunan havadaki oksijenin tamamına yakın bölümünün kullanılması sonucu oksijen yetersizliğidir.
Bilindiği gibi, bir maddenin yanması için oksijene ihtiyaç var. Şofbenler de içinden geçen suyu anında ısıtmak için, bol alevle yanan gereçlerdir. Hele uzun süren bir banyo sırasında, çok bol miktarda oksijen tüketilir.
Banyo yaparken ıslak ve çıplak olduğu için, herkes buranın sıcak olmasını ister ve bu nedenle kapı ve pencereler sıkı sıkı kapatılır. Böylece oksijeni bol, taze hava girmesi engellenmiş olur. İnsanın yaşaması için de oksijen gereklidir. Banyo odasındaki oksijen, gazın yanmasında kullanılınca, banyo yapan insanın yaşaması mümkün olamaz.
Bu durumda hatıra, ’’insan havasız kaldığını, ölmekte olduğu fark etmez mi’’ sorusu gelebilir. Evet, oksijensizlik bazı belirtiler verebilir ama, başlangıçta bunun farkına varılmayabiliyor. Farkına varıldığında da ileri derecede güçsüzlük ve kas krampları nedeniyle, hareket ederek bu ortamdan kurtulmaya imkan bulamıyor.
Şofben banyo dışına takılmalı
Öncelikle, her tarafı kapalı, hava almayan, küçük mekanlarda, yanma suretiyle ısıtan cihazların kullanılmaması gerekir. Özellikle banyo gibi, hava dolaşımının az olduğu yerlerde kalorifer yoksa, banyo odasının ısıtılması için, duvara asılan elektrikli ısıtıcıların kullanılması yararlıdır.
Dikkat edilecek husus, bu aletin su sıçramayacak bir yere konulmasıdır. Su ısıtmada da mümkünse elektrikli termosifonlar kullanılmalıdır. Eğer şofben kullanılmak isteniyorsa, bu cihazın banyo dışında bir yere monte edilmesi şarttır. Ülkemizde bu yönde bilinç ve zorlayıcı hükümler olmadığı için, şofbenlerin çoğu banyolara takılmaktadır. Hele son zamanlarda ’Kombi’ adıyla pazarlanan kat kaloriferi ve su ısıtıcısının bir arada olduğu cihazların, eğer hermetik özellikte yani kullanacağı havayı dışardan alan türde değilse, banyolara kesinlikle takılmaması gerekir.
İyi Çeken Bir Bacaya bağlanmalı
Şofbenlerin banyoya takılmış olması halinde, bacayla bağlantısının iyi olmasına dikkat edilmelidir. İyi çeken bir bacaya bağlanmamış şofbenlerde, yanmış, oksijeni tükenmiş hava, banyo içinde kalacağı için tehlike daha büyüktür. Şofbenin kullanılması süresince, banyo odasına taze hava girişi sağlanmalıdır. Kapının ya da pencerenin hafifçe aralanması oksijenli hava girişini sağlayacaktır.
Şofbenle suyu ısıtırken, havanın ısınması için, seyyar soba, piknik tüpü gibi, yanma suretiyle ısı veren bir cihazın daha banyoya alınması çok büyük tehlikedir. Bunun yerine, yukarıda da değindiğim, elektrikli ısıtıcılar tercih edilmelidir.
İlk yardım
Banyo yaparken durumunun kötüleştiğini fark ederek dışarıya haber vermeyi başarabilen kişilere ilk yardım uygulanması gerekir. İlk olarak yapılması gerekli şey, şofben gibi, soba gibi oksijen tüketen cihazların söndürülmesidir. Daha sonra kapı ve pencereler açılarak oksijenli hava girmesi sağlanmalı ve hasta açık havaya çıkartılmaya çalışılmalıdır. Hastanın nefes alıp almadığı ve kalbinin atıp atmadığı dikkatle kontrol edilmeli, kalbi atmıyorsa, kalp masajı, solunumu yoksa yapay solunum yapılarak en kısa zamanda tıbbi yardım sağlanmalıdır.
Diğer ısıtıcılar da aynı
Gazetelerde haberler çıktığı için olayı şofben açısından ele alarak inceledik. Yanma şeklinde ısı üreten borusuz bütün ısıtıcılar için aynı kurallar geçerli. Benzer şekilde bacanın iyi çekmediği tüm ısıtıcılar benzer tehlikeleri taşıyor. Kullandığınız sistemin ne gibi riskler taşıyacağını lütfen iyi öğrenip en küçüğüne varıncaya kadar, tüm önlemleri almayı ihmal etmeyin.
Betonlaşma
Kocaeli Büyükşehir Belediyesinde Ulaşım Denetim Müdürlüğü yapan okul arkadaşım İç Mimar Mecit YILDIZ’dan 30 yıl sonra bir mesaj aldım. Bu mesajda “Bendeniz hala İstanbul’dayım.. Ah İstanbul !... Nerede o eski İstanbul? Her tarafı beton yığınlarıyla doldu, gökdelenler güzelim görünüşü yok etmek üzere. Şimdi İstanbul’u tanıyamaz oldum...” diyor.
Bir Süleymaniye’nin asaletini yansıtan her hangi bir eser, bir anıt, bir yapı gördünüz mü son yıllarda. Mimarlardan, Mühendislerden, bilim adamlarından oluşan ekipler yönetmiyor şehirlerimizi... Oy avcılarının gölgeleri dolaşıyor her tarafta. Siyaset rüzgarları karartıyor tarihimizi...
Size bir tavsiyem olacak Eyfel Kulesinin en üst katına çıkın üç asır öncesini seyredin... 30 yıl öncesini değil. Ancak gerçekleri ve insanları böyle tanımış ve anlamış olacağız!
İstanbul, 14.03.2006
¤
¤ Perşembe, 16.03.2006 19:55 Konu : "Şehirleşme, Geleceğe Hazırlıklı mıyız?" başlıklı makaleniz Sayın Üzeyir Lokman ÇAYCI Beyefendi, Entellektüel Platform'a gönderdiğiniz "Şehirleşme, Geleceğe Hazırlıklı mıyız?" başlıklı makalenizi "Yeni Şafak Gazetesi'nin Düşünce Gündemi" sayfasında yayınlamak isterim. Cevabınızı bekleyeceğim. Şimdiden teşekkürler... Çalışmalarınızda başarılar. Yusuf KAPLAN Yeni Şafak Gazetesi Köşe Yazarı Düşünce Gündemi Yönetmeni Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi.
¤
¤ 18.08.2009 23:50 İnfo Bağımsız Dergi Konu : Şehirleşme
Üzeyir bey, Yazılarınızdan faydalanacağız. İlginize çok çok teşekkürler. Sevgi ve selamlarımla.
Tuncay MOLLAVEİSOĞLU Haber Cem Televizyonu
  • Univers Univers
  • Ebooks Ebooks
  • Livres audio Livres audio
  • Presse Presse
  • Podcasts Podcasts
  • BD BD
  • Documents Documents