Üzeyir Lokman ÇAYCI  :  ZAMANLAMALAR
4 pages
Turkish

Üzeyir Lokman ÇAYCI : ZAMANLAMALAR

-

Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres
4 pages
Turkish
Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres

Description

ZAMANLAMALAR Üzeyir Lokman ÇAYCI Adem Efendi ilçemizde bir fabrikada çalısıyordu. AKP siyasetinin üretim yerlerini bilerek, isteyerek, emperyalistlerin güdümleriyle dar boğaza sokmasıyla birlikte problemler oradan buradan her yeri kuşatıyordu. Halkın önüne konulanlar türban, cami, Kur’an, iman, namaz gibi kutsal konulardı. Geri planda hortlatılanlar ise oldukça hazin, korkunç ve hiçbirinin dinle, ahlâkla ve imanla alâkası yoktu. Birçok yeri gezdim, yaşanılanları inceledim, halkın dertlerini dinledim. Aklıma Kur’an-ı Kerim’de geçen iki ayet geldi: Birincisinde «Siccînnedir, bilir misin ?» diye; İkincisinde de «İlliyyûn nedir bilir misin ?» diye soruyor Allah. Bunları merak edesiniz diye açılklamayacağım. İnsan geçmişinden geleceğine kadar geçirdiği evrelerde neler kazandığının ve gelecekte de nelerle karşılaşacağının hesaplarını yapmıyor. Yaşadığı çaresizliklerin, öğretilmemiş bilgiler içerisinde olduğunu bilemeyecek bir acziyet içerisindeler ! Allah kış gelince yazı, yaz gelince de kışı gizliyor. Çocuğun ana karnında dokuz ay süre içerisinde, havası, gıdası ve ihtiyaçları karşılanıyor. Süresi dolunca da dünyaya adımını atıyor. Yani her şeyin bir zamanlaması var. Bu zamanlama aklını kullanmayan insanların önlerine de olumsuzluk olarak yansıyor. Yani insan ne ekiyorsa onu biçiyor. Akarabalarımdan Cemile Hanım’ın evindeydim. Bana, Adem Efendi’nin başına gelenleri anlatırken çok üzüldüm.

Informations

Publié par
Publié le 30 mars 2020
Nombre de lectures 26
Langue Turkish

Extrait

ZAMANLAMALAR
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Adem Efendi ilçemizde bir fabrikada çalısıyordu. AKP siyasetinin üretim yerlerini bilerek, isteyerek, emperyalistlerin güdümleriyle dar boğaza sokmasıyla birlikte problemler oradan buradan her yeri kuşatıyordu. Halkın önüne konulanlar türban, cami, Kur’an, iman, namaz gibi kutsal konulardı. Geri planda hortlatılanlar ise oldukça hazin, korkunç ve hiçbirinin dinle, ahlâkla ve imanla alâkası yoktu.
Birçok yeri gezdim, yaşanılanları inceledim, halkın dertlerini dinledim. Aklıma Kur’an-ı Kerim’de geçen iki ayet geldi: Birincisinde «Siccîn nedir, bilir misin ?» diye; İkincisinde de «İlliyyûn nedir bilir misin ?» diye soruyor Allah. Bunları merak edesiniz diye açılklamayacağım. İnsan geçmişinden geleceğine kadar geçirdiği evrelerde neler kazandığının ve gelecekte de nelerle karşılaşacağının hesaplarını yapmıyor. Yaşadığı çaresizliklerin, öğretilmemiş bilgiler içerisinde olduğunu bilemeyecek bir acziyet içerisindeler !
Allah kış gelince yazı, yaz gelince de kışı gizliyor. Çocuğun ana karnında dokuz ay süre içerisinde, havası, gıdası ve ihtiyaçları karşılanıyor. Süresi dolunca da dünyaya adımını atıyor.
Yani her şeyin bir zamanlaması var. Bu zamanlama aklını kullanmayan insanların önlerine de olumsuzluk olarak yansıyor. Yani insan ne ekiyorsa onu biçiyor.
Akarabalarımdan Cemile Hanım’ın evindeydim. Bana, Adem Efendi’nin başına gelenleri anlatırken çok üzüldüm.
Ben anlattıklarını olduğu gibi size yansıtacağım: Adem Efendi, mert bir adamdı. Sudan sebeplerle işten atıldı. Namazında niyazındaydı. Hiç kâlp kırmazdı. Kime yapılırsa yapılsın haksızlığa hiç tahammül edemezdi. İşten atılınca, çevresindeki insanlar onu içkiye alıştırdılar. Karısını ve çocuklarını dayaktan geçirmeye başladı. Evlerine akla gelmeyecek huzursuzluklar girdi.
Daha önce peşinde koşturan AKP’li siyasetçiler onu yüzüstü bıraktılar. Ah keşke bu noktada kalsa?
O içtikçe önüne gelenlere, ailesine, yuvasına ve çocuklarına hakaretlerini iyice artırdı. Baştakilere en ağır hakaretler yapıyordu. Biz bunların önüne geçemedik. Sel gibi olumsuzluklara ve karanlıklara akıyordu. Uyarmak, öğüt vermek için karısıyla arasına da giremedik. Duyduğumuz feryatları sinemize çektik!
Derken, dün silah sesleri duyduk. İçimizi endişe kapladı. Bütün komşular bizim evimizde toplandılar. «Ne oldu, ne oluyor?» diye düşünürken, o kapıyı önce çarptı, sonra kilitledi ve tirit gibi sarhoş bir vaziyette sallanarak çarşıya gitti.
Biz bütün bu olanlardan sonra, yani silah sesleri, kapıyı çarpması, tirit gibi sarhoş bir şekilde hiçbir şey olmamış gibi çarşıya gitmesiyle, çok merak ettik. İçimiz kuşkularla doluydu. İnşallah karısına ve çocuklarına bir şey olmamıştır, diye düşünürken bile, sıkıntıdan hepimiz şirşibit terlemiştik...
Ve bir kaç komşu ile evlerine uğradık... «Kız Gülizâr... Neredesiniz, neler oldu?» diye kapılarını çaldık. En ufacık bir ses yoktu... Yüreklerimize en ağır bir biçimde sıkıntı dolmuştu. Tekrar tekrar kapılarını çaldık ama, boşuna !
Bu kez karakola telefon açtık: « Memur Bey, komşumuzun evinde silah sesi duyduk, evin erkeği işsizdi, kendisini içkiye verdi, son günlerde önüne gelene küfürü basıyordu...Silah sesinden sonra kapısını çarparak evinden çıktı. Sarhoş bir vaziyette salına salına çarşıya gittiğini gördük. Kapıyı öylesine kuvvetli çarptı ki, Aman Allah’ım evlerimizin duvarları zangır zangır titredi. Biraz bekledik. Komşularla birlikte evlerine gittik. «Kız Gülizâr... Neredesiniz, neler oldu?» diye kapılarını çaldık. Ses yok... Memur Bey bu herif avradını ve çocuklarını vurmuş olmasın? Bir gelseniz de konuyu yerinde inceleseniz... Yüreğimiz ağzımıza geldi, çok sıkıntıdayız valla... İnşallah bir şey olmamıştır» dedik... Memur Bey bir yakınımızın çocuğuydu, beni sesimden tanımıştı.
Merakla beklemeye koyulduk. Sonra polisler geldiler. Kapıyı kırmak istemediler. Telsizle Adem Efendi’in şehir merkezinde aranmasını ve acilen evine getirilmesini istediler.
Bir baktık ki Adem Efendi yaka paça oraya getirildi. Cebinden anahtarları alındı ve kapı açılarak içeri girildi. Bizi içeriye almamıslardı. Çok geçmeden ambulanslar geldi. O güzel kadın, kalplerimizin ışığı Gülizar Hanım ve iki çocuğu birbirlerine sarılmış vaziyette öldürülmüş halde bulunduğu bize söylendi. Teker teker kanlı cesetler ambulanslara konuldular. Adem Efendi’ye bir polis seni kelepçeye vurmadan götüreceğiz. Hayat zaten seni yüreğinden kelepçelemiş, dedi.
Hepimiz gözyaşlarımızü tutamıyorduk. Bir ocak söndürülmüştü... Memur Beylere ve orada bulunan kalabalığa şunları söyledim : Sizin önünüze türban, cami, Kur’an, iman, namaz gibi kutsal şeyler koyanlar, Kur’an’ı tamamen kâlplerinden çıkararak, saraylarda, şatafat içerisinde saltanat sürerlerken fakir halkın ekmek kapıları olarak gördüğü fabrikaları ve işyerlerini emperyalist talimatlarla birer birer kapatıyorlar. Kapatılmayanlar da işçilerinin bir kısmının iş hayatlarını sonlandırarark varlıklarını sürdürüyorlardı.
İnsanlar çoluk çocuğuyla açlık, yokluk ve sefalet içinde bocalarlarken nasıl olumlu düşünce üretebilsinler?
Moralleri alt üst oluyor, sofraları boş, karınları aç insanlar onun bunun verdiği kadehleri yudumlayarak teselli bulmaya çalısıyorlar! Beş vakit namaz kılan insanların, kıblesi ve yörüngeleri değişiyor.
Aile bağlarını yoksulluk çözüyor. Evlere huzursuzluk ve şiddet giriyor.
Hayatları ve umutları kararan insanları teselli edecek, destek olacak bir kurum, bir kişi, bir parti ve bir makam da ortalıkta görülmüyor.
Bu hadiselerin yaşandığı bir ülkede Diyanet’in en üst seviyeden verdiği fetvalar da çok hazin. Önce nişanlılar el ele tutuşmasınlar diye fetva veriyorlar, sonra da erkeğin ve kadının evlenmeden önce birbirlerinin organlarına bakabileceklerinin müjdesini veriyorlar. Para içlerinde yüzenlerin yoksula, acı çekenlere, yıkılan yuvalara, kaybedilen hayatlara bakma gibi niyetleri yok! Diyanet yetkilileri dinle değil bacak aralarıyla ilgilendiklerini hiç gizlemiyorlar!
«İşyerlerini kapat, insanları işsiz bırak, açlığa mahkûm et, sefalet içinde yaşat, dinden uzaklaştır, içki içmesine sebep ol, evlere şiddeti sok, tahammül gücünü ortadan kaldır, aile hayatını dinamitle ve cinayet işlettir, hayatları karart! Bu yaşanılanların hiçbirisini görme! Sonra hiçbir şey olmuyormuş gibi ortaya çık; türban, cami, Kur’an, iman, namaz gibi kusal şeylerle istismarlarını saraylarda ve yandaş medya vasıtasıyla sürdür. » Bunlar olacak ve kabullenilecek işler değil!
Uyanın kardeşlerim, geleceğiniz göremediğiniz acılarla şekillendiriliyor! Aleyhinizde hayatınızı alt üst edecek senaryolar yazılıyor!
Cemile Hanım yaşanılanları anlatırken gözyaşlarımı tutamadım. Adem Efendi ve bütün insanlar eğer kendilerini sınırlı şartların içerisine itecek bir iradeye sahip olmasalardı, eğitimle ve bilgiyle şartlarını kolaylaştıracak birçok düzenleyiciye ve alternatife ulaşmaları mümkün olacaklardı. O halde sadece siyaset değil, siyaseti
ayakta tutanlar da, destek olanlar da, ilim camiası da, inançlıyım diyen insanlar da sorumluluk taşıyorlar.
Muğla’da müşteri kılığındaki polise “esrar“ pazarlayan imamdan, Bodrum’da barlarda “kokain“ satarken yakalanan Diyarbakırlı imamdan , Mersin’den İstanbul’a getirilen 50 kilo “eroini“ teslim almaya hazırlanan ve Ankara Esenboğa Havalimanı’nda tutuklanan bir imamdan, Zongultak’taki 7 kilo «esrar», 250 adet «cinsel içerikli hap», çok sayıda tarihi eser ve 6 ruhsatsız tabancanın ele geçirildiği operasyonda 14 kişilik şebekeden biri olan imamdan söz eden var mı?
Yoksulluğa, açlığa ve krizlere rağmen, 1 katrilyon 374 trilyon liraya kaçak sarayın yaptırıldığı, Yine kaçak sarayın 12 milyonun evini aydınlatacak avizeye sahip olduğu, Recep Tayyip Erdoğan’ın 40 bin dolarlık takım elbise giydiği, karısı Emine Erdoğan’ın 60 bin dolarlık gözlük taktığı düşünülürse ülkemizde nelerin ve nasıl imha edildiğini, hangi duyguların köreltildiği belirleniyor!
Şeref ve itibar, sarayla, halkın parası çar – çur edilerek alınan araçlarla, garip insanlara kurulan tuzaklarla, kılık ve kıyafetlerle sağlanmaz. Halkın dertleriyle dertlenmeyenlerin, ilâhî kurallardan uzaklaşanların israf kaynaklı dayanaklarının kendilerine zerre kadar faydası olamayacaktır. Allah: «Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır. O’na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır) Onları da Allah’a amel-i sâlih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzakları bozulur.» demektedir.
Siyasete güveni %35’e düşüren bu ciddi savrulmaların ve gerçeklerden kopuklukların irdelenmesi gerekmiyor mu?
Ülkenin bir çok konuda dengesini bozanların bu içler acısı hallerine Allah «Sakın dengeyi bozmayın.» diyor.
Paris, 30 Mart 2020
  • Univers Univers
  • Ebooks Ebooks
  • Livres audio Livres audio
  • Presse Presse
  • Podcasts Podcasts
  • BD BD
  • Documents Documents