Üzeyir Lokman ÇAYCI : TÖKEZLEMEK
6 pages
Turkish

Üzeyir Lokman ÇAYCI : TÖKEZLEMEK

-

Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres
6 pages
Turkish
Le téléchargement nécessite un accès à la bibliothèque YouScribe
Tout savoir sur nos offres

Description

TÖKEZL EM EK Üzeyir Lokman ÇAYCI «Rüzgârın çıkardığı sesi, küçük bir çocuğun gözlerindeki derinliği, iftira ile oğlu tutuklanan bir annenin çarpan yüreğini, tekel işçisinin, öğretmenin, çiftçinin, fakirin, öğrencinin düşünce zenginliğini herhangi bir şekilde cebinden parası çalınan bir işçinin küreğini ve alın terini, bir subayın hizmetlerini, kıymetini, bilgisini, vatanseverliğini iyi okumak gerekir. » Ömer Hoca zamanımızın profesörlerindendi. Onu çok az kişi tanıdı. Çoğu onu sadece Fransa’nın güneyinde bir peynir fabrikasında çalışıyor sandı. O uzun süre bir ayağı Mekke’de bir ayağı da filan kişinin yüreğinde çevresini aydınlattı.O mendilini, ülkemizde oğulları şehit olan anaların gözyaşlarını silmek için taşıdı... Bakmakla görmek arasında binlerce fark var derler ya büyüklerimiz, o bakarken gördüklerini bir kelimenin içine sığıştırarak bize takdim etti. Biz ise onun söylediklerini hiç anlamadık. Hakan onunla tanışmak için Paris’den yola çıktı. Amacı ondan ders almaktı. Altında aracı olmasına rağmen zor buldu evini. Ömer Hoca ona: «Geleceğini biliyordum, dedi. Ve ekledi : «Adın Hakan...» Sonra çantasından iki siyah kağıt çıkararak : «Sen hayatın ve gerçeklerin dışında kalmışsın... İçin ve dışın bu iki kağıt gibi simsiyah...» Hakan şaşırdı? «Bunları neye dayanarak söylüyorsunuz?» dedi.

Informations

Publié par
Publié le 17 octobre 2016
Nombre de lectures 4
Langue Turkish

Extrait

TÖKEZL
EM
EK
Üzeyir Lokman ÇAYCI
«Rüzgârın çıkardığı sesi, küçük bir çocuğun gözlerindeki derinliği, iftira ile oğlu tutuklanan bir annenin çarpan yüreğini, tekel işçisinin, öğretmenin, çiftçinin, fakirin, öğrencinin düşünce zenginliğini herhangi bir şekilde cebinden parası çalınan bir işçinin küreğini ve alın terini, bir subayın hizmetlerini, kıymetini, bilgisini, vatanseverliğini iyi okumak gerekir. »
Ömer Hoca zamanımızın profesörlerindendi. Onu çok az kişi tanıdı. Çoğu onu sadece Fransa’nın güneyinde bir peynir fabrikasında çalışıyor sandı. O uzun süre bir ayağı Mekke’de bir ayağı da filan kişinin yüreğinde çevresini aydınlattı. O mendilini, ülkemizde oğulları şehit olan anaların gözyaşlarını silmek için taşıdı... Bakmakla görmek arasında binlerce fark var derler ya büyüklerimiz, o bakarken gördüklerini bir kelimenin içine sığıştırarak bize takdim etti. Biz ise onun söylediklerini hiç anlamadık.
Hakan onunla tanışmak için Paris’den yola çıktı. Amacı ondan ders almaktı. Altında aracı olmasına rağmen zor buldu evini. Ömer Hoca ona: «Geleceğini biliyordum, dedi. Ve ekledi : «Adın Hakan...» Sonra çantasından iki siyah kağıt çıkararak : «Sen hayatın ve gerçeklerin dışında kalmışsın... İçin ve dışın bu iki kağıt gibi simsiyah...» Hakan şaşırdı? «Bunları neye dayanarak söylüyorsunuz?» dedi. Ömer Hoca : «Tanımadığın bir eve geldiğinin farkında değilsin… Yani çok yakınlık duyduğun insanlara göre ben bir yabancıyım… Biliyorsun bir anne 9 ay karnında şekillendirdikten sonra çocuğunu doğurur ve annelik unvanını alır. O annelik üniversitesinden mezun olduğunu çocuğuna gösterdiği sevgiyle ve ilgiyle ispatlar. Bir insanı ziyaret etmek ya da bir şeyi savunmak için önceden onun hakkında bilgi sahibi olmak gerekir.» Hakan : «Efendim Paris’e doktora çalışmaları yapmak için geldim. Şu an iktidarda olan bizim partinin genel başkanından adınızı duymuştum. Bana “biz ondan faydalanamadık… mutlaka görüş” dediler. » Ömer Hoca : «Bahsettiğin insanlarla benim hiç ilişkim yok... Onları kendime yakın da bulmuyorum. Ben sırtımda kambur değil Allah’a karşı sorumluluk taşıyorum. Gölgeler beyin ve inanç taşımazlar.» Hakan : «Zannedersem sorumluluklardan bahsediyorsunuz?» Ömer Hoca : «Bana hocalarımdan biri sık sısiyasetten elini çek… Bir partinink kirli maşasıveya maşaların maşası olma. Dini kullanarak kendilerine çıkar sağlayanlardan uzak dur!Hainlerle ilişki kurma. Dostluğa kapılarını aç. İnsanları Allah için sev. Kahramanlarıkucakla... Atatürk’ü hayırla an... Ordumuzla öğün... İnancına sahip çık... Anana ve babana itaat et. Büyüklerine saygıgöster, küçüklerini sev. Düşmanlıklardan medet ummaDüşmanlara güvenme ! Hata tekrarlarıinsanlarıçıkmaza götürür... Oylarını verirken nereye ve kimlere verdiğine dikkat et, derdi. Biz ne yazık ki bulunduğumuz yeri, kendi kimliğimizi, bizi etkileyenlerin kişiliklerini ve niyetlerini bilmiyoruz. Bak dün insanlara zulüm yapanların kurduğu tezgâhlarda bugün senin bahsettiğin insanlar zulüm yapıyorlar… Dün veya bugün zulme uğrayanların kabahatleri ne? Öncekilere solcu diyorlardı, bugünkülere sağcı diyorlar. Bir fark var aralarında; öncekiler bugünküler gibi dışa bağımlı ve maşa değillerdi. Ülkemizin bugünkü kadar bağımsızlığı ve bütünlüğü tehlikede değildi. Irak’ta Müslüman kanı döken askerlere dua etmek gibi çelişkili yaklaşımlar onların akıllarından bile geçmemişti. Filistin’de kan döken askerlere dua edenlerle işbirliği yapmamışlardı. Topraklarımız, zenginliklerimiz, fabrikalarımız, stratejik kurumlarımız yabancılara peşkeş çekilmemişti. O zamanlarda bugünkü gibi yolsuzluklar ve hırsızlıklar yapılmamıştı. Emperyalist ülkelerden icazet alınarak, eşgüdüm başkanlığı yapılarak, ülkemizin ve milletimizin bütünlüğünü tehdit eden, devletimizi parçalamaya yönelik kararlara imza atılmamıştı. Sana kırk gün süre veriyorum. Git, partimiz dediğin o çirkin tezgâhtaki sevgi ve inanç taşımayan, milleti fakirleştirirken kendilerini ya da yakınlarını zengin eden,
istismarlardan başka dayanakları kalmayan insanları incele! Onlardan ve onların şerlerinden uzak durarak içini temizle, özünü beyazlat sonra uygun görüyorsan veya ihtiyaç duyuyorsan buraya gel. Haksızlığa sırt dayamak, zulme çanaklık yapmak, masum kalpleri kırmak, emperyalist ülkelerin çıkarları için kendi ülkesini parçalamak, duyarlılıkları kurutmak gibi görevlerle yola çıkanlar iflah olmazlar. Onlar ne zaman tökezlerlerse, o zaman onları ayağa kaldıracak bir tek kişiyi dahi ortalıkta göremiyeceksin. Zincirlenen basiretlerle, çökertilen değerlerle, acıları, sıkıntıları göğüslemek mümkün değil... İnsan Allah’a yakınlaştığı ölçüde sevgi taşır, ülkesine, bayrağına, dinine ve milletine sahip çıkar, üslubu yumuşar, davranışları kontrollü, sözleri ahenkli olur. »
Hakan Ömer Hoca’nın sözlerinden oldukça etkilenmişti. İçinde sorular bulunan defterini çantasına koydu. Ve «Allahaısmarladık» diyerek oradan ayrıldı. Duydukları uzun süre kulaklarında akislendi. Ve her insana bir «Ömer Hoca lâzım» diye düşündü.
Doktora tezi olarak: «İnsanın siyaset, siyasetin de insan üzerindeki etkisi» konusunu seçti. Bu konu Fransız Profesör Lévi’nin de dikkatini çekti. Ömer Hoca’nın yaptığı konuşmalardan etkilenerek, «insanın, siyaset üzerinde daha etkili olabileceğini» savundu. «İnsanları yargılayan, sorgulayan, aşağılayan bir siyaset, dine de inanca da darbe vurur.» «Körü körüne siyasetin kontrolüne veya etki alanına girmek yerine siyasete yön vererek akla, iradeye, duyarlılığa işlerlik kazandırmak hizmeti, dostluğu, kardeşliği ve dayanışmayı pekiştirir. Bunun aksini düşünmek bile istemiyorum.» başlıkları altında görüşlerini aksettirdi.
Tezin bir başka yönünü incelemek için de Türkiye’ye gitti. Önce halkla ilişki kurdu. Yüzlerce kişinin sorunlarını dinledi. Babaları veya amcaları iftira ile Ergenekon’cu diye diye tutuklanan vatanseverilerin çocuklarının ve akrabalarının iş ararken, iş takibi yaparken nelerle karşılaştıklarını tespit etti. Adeta küçük beyinlerin sadece soyadı benzerliğinden terörist damgasıyla damgalanarak , tacizi andıran sorgu, itham ve baskılarla karşılaştıklarını öğrendi. İktidar partisine destek olmayanların ne hallere düştüklerine bizzat şahit oldu. Makam, para ve çıkar için insanların en yakınlarına dahi kaba, sinsi, ahlâka ters ve dine aykırı davranışlar içerisine girdiklerini gördü. Millî iradeyi hiçe saymak, yargıyı ele geçirmek, dilediklerini tutuklatmak, istedikleri kişileri yüceltmek veya bitirmek gibi tavırlar içinde olan iktidar partisine ram olanların, bu partiye bağlılıklarını göstermek için zulüm çarkı, iftira müessesesi gibi bir göreve soyunduklarını ibretle izledi. Bu araştırmalarından sonra 287 koruması olan Başbakan’la ve bakanlarla görüşmeler yaptı. Onlara, karşılaştıklarını da ileterek «yanlış ve tehlikeli yolda» olduklarını hatırlattı. «İstediklerini yargılamak, dilediklerini aklamak gibi krallara mahsus usullerle kendilerini yetkilendirmek isteyenlerin demokrasiye, cumhuriyete ve insan haklarına saygılı olamayacaklarını vurguladı. Devletin yüce menfaatlerini kişisel çıkarları ve saltanatları için heba etmek isteyen bu kişilerin kendi dokunulmazlıklarının kaldırılması ve güvenilirlik sergilemeleri gerekirken Genel Kurmay Başkanlarını ve kuvvet komutanlarını yargılama ve yargılatma yetkisini istemeleri iyi niyetle, vatanseverlikle asla bağdaşmayacağını belirtti. Dinî hassasiyetlerden uzaklaşılarak dindar gözükmenin yanlışlığı yanında millî unsurlara düşmanlık yaparak Peygamber sevgisinden bahsedilemeyeceğini» söyledi. Çok geçmeden polisler onu babaevine yaptıkları baskınla terörist damgası vurarak tutukladılar.
Tutuklu olduğu sırada polislerin Müslüman olduklarını ilân edilmelerine rağmen namaz dahi kılmadıklarını gördü. Oldukça yorgun düşmüştü. Gözyaşlarını tutamıyordu. Tahta bir sandalye üzerinde uyuklarken rüyasında Ömer Hoca’yı gördü. O : «Bak dindar dediğin adamlar çıkar damarlarına bastığın zaman seni cezalandırmak istediler. Şerri ve gerçekleri tanımak için eğitim gerekir… Şartlandırılan insanların iyiyi ve kötüyü ayırt etmeleri güçleşir. Paraya, makama, taltife, alkışa tapanlar Allah’ı unuturlar. Kul hakkı kişiye taşıyamayacağı ağırlık yükler. Üzülme sabahleyin kurtulacaksın.» dedi. Uyanır uyanmaz kalbi sevinçle doldu. Ama annesinin üzüntüden kalp krizi geçirerek öldüğünü duydu. Sabahleyin mahkemeye çıkarıldı ve suçsuz görülerek serbest bırakıldı. Ağlayarak kendi kendine : «Ben beraat ettim, ama annem adaletsiz bir şekilde idam cezasına çarptırıldı !» dedi.
Annesinin cenazesinin kaldırılmasından sonra, yakınlarıyla vedalaşarak tekrar Fransa’ya döndü. Bütün tespitlerini yazarak, tezini tamamladı. Ve belirtilen günde teslim etti. Bir kaç gün sonra tezi başarılı görüldü ve doktor unvanını aldı. Bir hafta sonra tekrar Ömer Hoca ile görüşmek üzere yola koyuldu. Yolda annesini hatırlayarak sık sık ağladı. Ömer Hoca onu güler yüzle karşıladı. Ona çantasından iki beyaz kağıt çıkardı. «Hakan, şu an senin için ve dışın bembeyaz... İçi ve dışı kara olan insanlardan uzak durmanın bir sonucu bu! » dedi. Orada bir ay kaldı. İnsan olmanın kurallarını ve sorumluluklarını bütün yönleriyle öğrendi. Sütü beyazlatan, çiçeklere farklı renk ve özellikler veren kudrete bakışı tamamıyla değişmişti. Hırs sahiplerinin inancı, siyaseti, ticareti nasıl yozlaştırdıklarına dair düşüncelerle farklı bir kişiliğe girdi. Adeta kabuk değiştirmişti.
Paris, 27.03.2010
¤
¤ mercredi 31 mars 2010 23:58 Konu: Tökezlemek
Merhaba bu yazının içeriği etkileyici ama bu Ömer hoca kim Hakan kim ben anlayamadım açıklarsanız memnun olurum esen kalın
Yilmaz Arslan
¤
¤ mercredi 31 mars 2010 23:39 Konu: Tökezlemek
Size bir teklifim var benim internet sitesinde yazarlık yapmak ister misiniz...
Burhan KAYA
¤
¤ mercredi 31 mars 2010 10:09 Konu: Tökezlemek
Sayın Gündüz EFE Sevgili Dostum, Üzeyir dostunuzdan naklen ilettiğiniz ileti günümüz Türkiye’sinin resmi. Ancak buradaki Ömer Hoca ve doktora öğrencisi bana biraz hayali kahramanlar gibi geldi. Eğer gerçekse bu kadarına pes diyeceğim. Artık.Ömer hocanın daha meşhuru,vaaz verirken Allah, Peygamber, hak, hukuk dedikçe göz yaşlarını tutamayan, burnunu mendille silen,Fettullah hoca, Amerikan emperyalistlerinin kucağında oturmakta, onlardan aldığı direktifleri harfiyen uygulamakta...... Irak’ta bir milyondan fazla Müslümanın kanı dökülürken kılı kıpırdamazken,ırakta ölen Amerikan askerleri için dua etmekte. günümüzde iktidardan böylesine yararlanmak mümkünken, Ömer hoca gibilerine rastlamak,ancak masallarda olur gibime geliyor. Haydi başını ağrıttıysam kusuruma bakma !!!!!!!!!!!! Ne de olsa senin küçüğünüm abicim...
Ali Yavuz
¤
¤ mercredi 31 mars 2010 13:53 Konu: Tökezlemek
Değerli Üzeyir, Çok güzel bir hikâye ve çok güzel bir yorum. Kutlarım seni. Bu olay gerçek mi? Kolay gelsin. Sevgi ve saygılarımla.
Mehmet Ali Körpınar
¤
http://www.guvercinevi.org/kultur?layout=default
¤
https://twitter.com/silayguney
17 Ekim 2016 Konu: TÖKEZLEMEK
Üzeyir Bey, Sizi tanıyalı birkaç yıl oldu ve takibim sonucu çok yönlü başarılı bir sanatçı olduğunuzu tesbit ettim. Başarılı çalışmalarınızdan dolayı tebrik ederim. Saygılarımla.
Şevki Bilgin
  • Univers Univers
  • Ebooks Ebooks
  • Livres audio Livres audio
  • Presse Presse
  • Podcasts Podcasts
  • BD BD
  • Documents Documents